Eski çağlarda " İndos Vadisi" olarak bilinen
bölge, sırasıyla Hititler, İonlar,Akalar, Frigler, Lidyalılar, Persler
Helenler ve Roma İmparatorlukları'nın egemenliği altında kalmıştır.1071
Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'ya gelen göçmen Türk Boyları'ndan Oğuz
Kafilesi'nin Avşar Oymağı'na bağlı Karaağaç Baba yönetimindeki bir kol Eşeler
Dağı Eteği'ne (bugünkü Dodurgalar, Yazır, Kumavşarı, Darıveren Beldeleri ve
çevresi), diğer kolu da Elmadağ eteğine(bugünkü Karahöyükafşarı, Yeşilyuva,
Yatağan çevresi) yerleşmişlerdir.Merkezi Kütahya'da olan ve bugünkü
Serinhisar İlçesi'ne sınır Germiyanoğulları Beyliği, bereketli Hamit Ovası'nı
(Acıpayam Ovası) ele geçirmek amacıyla uzun süren savaşlar yapmışlardır. Bu
savaşlar sonucunda Avşar Beyi Karaağaç Baba önderliğinde
Germiyanoğulları'ndan kurtulmuş Hamitoğulları'nın eline geçmiştir. Daha
sonraları bölge, tekrar Germiyanoğulları'na geçmiştir. 1381 yılında Germiyanoğlu
Süleyman Şah'ın Osmanlılarla akraba olması nedeniyle kızı Devlet Hatun'u
Osmanlı Hükümdarı Murad Hüdavendigar'ın oğlu Beyazıt'a verdiğinden Hamit
Ovası çeyiz olarak Osmanlılara verilmiştir.Sultan Beyazıt'ın Timur'a
yenilmesi sonucu, Osmanlılar 'ın zayıflaması ile bölge tekrar
Germiyanoğulları'na geçmiştir. Germiyanoğulları'ndan memnun olmayan bölge
halkı Hamitoğulları'na bağlanmak isteğiyle başkaldırmıştır. Bölge halkının
Germiyanoğulları'na karşı vermiş oldukları mücadele günümüze kadar gelen
" Avşar Beyleri" türküsü ile ifadesini bulmuştur.Bu nedenle bölge
halkı bir süre "Asi Karaağaç" olarak anılmaya başlanmıştır. 1429
yılında ikinci kez Osmanlılara geçen bölge Isparta Sancağı'na bağlanmıştır.
Isparta Sancağı'nda iki Karaağaç olunca birine "Şarkîkaraağaç"
diğerine de " Garbikaraağaç" adı verilmiştir. Böylece bölge halkı
"Asi" töhmetinden kurtarılmıştır. Bir süre sonra Burdur'un sancak
olması nedeniyle bölge Burdur Sancağı'na bağlanmıştır. Garbikaraağaç, 1870
tarihli "Osmanlı İdari Nizamnamesi" ile 1871yılında ilçe olmuştur.
1888 yılında Denizli Sancağı'na bağlanan Garbikaraağaç kazası, daha sonra
ACIPAYAM adını almıştır. Acıpayam ilçesi Anadolu yarım adasının güney batısında,
Ege Bölgesi ningüney doğusunda yer almaktadır. Denizden yüksekliği 950 metre
olan ilçeninyüzölçümü 1925 km²'dir. Ege bölgesinden Akdeniz bölgesine
geçişnoktasındadır. Acıpayam ilçesi; Kuzeyde, Serinhisar, Honaz, Bozkurt
veÇardak ilçeleri; Doğuda, Burdur ili Yeşilova, Tefenni, Karamanlı
ilçeleri,Güneyde; Burdur ili Gölhisar ilçesi ile Çameli ilçesi; Batıda, Muğla
ili Dalamanve Köyceğiz ilçeleri ile Beyağaç ve Tavas ilçeleri ile komşudur. Acıpayam bölgedeki en eski Türkmen yerleşim noktalarının
başındadır.Yörenin kendine özgü ve çok renkli bir ağzı ile sanayileşmenin
olmamasındandolayı geleneklerin büyük oranda korunduğu belde ve köyleri
bulunmaktadır.Bazı belde ve köylerimizde yurt dışında çalışanlarının çokluğu
nedeniyle,sosyal yaşam daha iyi seviyededir.Tüm belde ve köylerde elektrik ve
telefonmevcuttur. Birkaç köyün dışında içme suyu sıkıntısı yoktur.İlçe merkez
ve beldelerinde tarım yanında el sanatları ve ticaret yoğundur.Son zamanlarda
fason üretim yapılan tekstil işyerleri açılmaya başlamıştır.Ana merkezleri
Denizli'de bulunan bazı tekstil firmaları ilçede dikim vepaketleme yerleri
açmaya başlamıştır. Köylerde ise tarla tarımı yanında, kültürırkı büyükbaş
hayvancılık yapılmaktadır.İlçeden eskiden pamuk ve tütün işçiliği için geçici
olarak giden ailelerçoğunlukta iken, bugün yok denecek kadar azalmıştır.
Orman köyü olan bazıköylerden pamuk ve tuz işçiliği için ilçe dışına gidenler
bulunmaktadır.1980'liyıllarda İlçeden Denizli'ye göç yoğunlaşmış,1990'lı
yıllarda ise azalarakdevam etmiştir. İlçe merkezi özellikle imar planı
sonrasında bir cazibe merkezihaline gelmiş olup Acıpayam'da konut
üretimindeki yükseklik gözeçarpmaktadır. Çalışan nüfusun %63,7'si tarım, %25'i hizmet, %11,3'ü
sanayi sektöründe çalışmaktadır. İlçede Yumrutaş Organize Sanayi Sitesi,
Yeşilyuva sanayi sitesi ve 160 dükkanlık Acıpayam sanayi sitesi vardır
İlçe’de 9 adet Krom Maden Ocağı ve 1 adet Hidro Manyezit Humpit Maden Ocağı
ve 1 adet Mermer Arama ve işleme ocağı bulunmaktadır. İlçe'de Selüloz
Fabrikası, Yem Fabrikası, Agnus Deri Fabrikası, Pamukkale Mermer İşletmesi, Bez
Tekstil Fabrikası, Anason İşlemesi faal durumdadır. Ayrıca süt
hayvancılığının gelişmesine paralel olarak ilçede 1 adet süt işletme tesisi
kurulmuş olup her geçen gün kapasite artışı yapmaktadırlar. Ayakkabıcılık
Yeşilyuva'ya “ayakkabıcılar diyarı” denmesinin nedeni nüfusunun
%95'iniayakkabıcılık mesleğini icra edenler ve onların ailelerinin
oluşturmasıdır. Yeşilyuva, 5106 kişinin yaşadığı, sesiz sedasız, mikro bir
başarı öyküsü yazmış durumda. Burada yılda yaklaşık 3 milyon çift ayakkabı
üretiliyor ve bunların 36 bini ihraç ediliyor. Kasabada kadınlar dantel
yerine ayakkabının ön yüzü anlamına gelen saya işliyor, erkekler de evlerinin
altlarındaki atölyelerde ayakkabı imal ediyor. Yeşilyuva' da yaşayanların
yüzde 95'i geçimini ayakkabı imalatından sağlıyor. Hemen her evin küçük bir
imalathanesi bulunuyor. Ayakkabıcılar Köyü’nde üretilen ayakkabılar sadece
Türkiye'nin değil dünyanın dört biryanına satılıyor. Üretim kapasitesi 2
milyon 720 bin olan kasabadan yılda 36bin çift ayakkabı üretiliyor. Ürünlerinin
yüzde 60'ını Marmara ve Ege Bölgeleri’ndeki firmalara satan Yeşilyuva'
lıların Almanya, Hollanda, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde müşterileri
bulunuyor.Yeşilyuva' nın eski ismi Kayser olduğu için burada üretilen
ayakkabılar Kayser ayakkabısı olarak anılıyor. Kasabada bu işle uğraşan 1500
işletme bulunuyor. Günlük erkek ayakkabısı üretiminin talep olduğunda 20-25
bin çifti, talep olmadığında da 10-12 bin çifti bulunduğunu dile getiriyor.
Ancak kasabalı üreticiler teknolojik gelişmelere ayak uydurmayıp, çağın
gerisinde kalınca günlük üretim miktarı 24 binden 12 bin çifte gerilemiş.
Ayakkabı üretiminin tekrar canlılık kazanması da Yeşilyuva Ayakkabıcılar
küçük sanayi sitesinin faaliyete geçmesi sayesinde olmuş. Site kurulmadan
önce aileler evlerinin altlarındaki dar ve sağlıksız ortamlarda ayakkabı imal
ediyorlarmış.Bu durumun üretimin azalmasına, işçiliğin kalitesinin düşmesine
ve sağlık sorunlarının artmasına yol açması farklı adımların atılmasını
zorunluluk haline getirmiş.Kasabanın önde gelen esnaflarının 1986 yılında
'ayakkabıcılığın sağlıklı koşularda, standartlara uygun üretim alanlarında
yapılması' fikrini ortaya atması üzerine ayakkabıcılar sitesi inşa edilmiş.
40 bin metrekare olan alan üzerine kurulu olan sitede yaklaşık 400 kişi
çalışıyor. Site, çalışanlar vesileleriyle birlikte en az 2 000 kişinin ekmek
kapısı... |
Babadağ İlçesi, zamanın Oğuz Türklerinden bir yörük
aşiretinin 1386 yılında şimdiki Babadağ'a üç kilometre uzaklıktaki Oğuzlar
Köyüne yerleşmesi ile kurulmuştur. Daha sonra dört kilometre uzaklıktaki
Yeniköy'e; oradan da şuandaki konumuna yerleşmişlerdir. İlk adı BEŞİKKAYA iken
daha sonraları Sarayköy’de oturan Kadı'nın oturduğu yer anlamında KADIKÖY adını
almıştır.Son olarak 1935 yılında ise İstanbul Kadıköy ile çok
karıştırıldığından eteklerinde kurulduğu Babadağ'ın adını almıştır.İlçemiz
Doğusunda Denizli, Batısında Aydın'a bağlı Karacasu İlçesi,Kuzeyinde Sarayköy İlçesi,
Güneyinde ise Tavas İlçesi ve Babadağ sırtları ile çevrili olup, yüzyetmişiki
kilometrekarelik bir alanı kaplar. İlçemizin denizden yüksekliği sekiz yüz elli
metredir. Arazi dağlık ve engebeli olduğundan tarım ve yerleşim zordur. Yıllık
yağış 700 m²/kg olup Akdeniz Bölgesinin iç kıyılarında görülen iklim hakimdir.
İlçenin yüzölçümü 172 km², rakımı 854 m'dir.
İlçe ve Köylerimizde konutlar genelde ahşap ve tuğladan
yapılmıştır. Ancak arazinin yapısı nedeniyle imara açık arazi olmadığından yeni
yapılaşma olmamakta, tamir yönüne gidilmektedir. Özenle yapılmış mimari kimliğe
sahip işlemeli ve süslemeli binalar, günümüze kadar mevcudiyetini korumuşsa da;
ilerleyen yıllardaki ekonomik sıkıntılar ve toplumsal olarak yaşadığımız kültür
erozyonun etkileri yapılarda kendini göstermiştir. İlçe halkının sosyal yönden
aile bağları çok kuvvetlidir. Dışarıda çalışan veya yaşayan çok Babadağlı
olmasına rağmen düğünde, bayramda ve cenazede mutlaka bir araya gelirler.
Çalıştıkları oranda para kazanacaklarından ve dokumacılık dışında gelir
kapıları olmadığından çok çalışkandırlar. Evlenmek isteyen gençlerin bayramın
son gününde Yardan Çayı yolunda gezdikleri ve birbirlerini gördükleri ve
beğendikleri ”piyasa” denilen adet gelişmiştir. Keşkek, kuyu tandırı, kapama
bilinen yemeklerindendir.
EKONOMİK DURUM :
Dokumacılık Babadağ ekonomisinin en önemli yeri teşkil
etmektedir. Yaklaşık Altı yüz yıllık bir geçmişi olan dokumacılık el
tezgahlarından, 1965'ten sonra yarı otomatik tezgahlara, 1985'ten sonra tam
otomatik tezgahlara geçerek sürekli canlılığını korumaktadır. İlçe merkezinde
19 fabrika, 60 civarında atölye mevcut olup, fabrikalarda toplam 240 civarı
işçi çalışmaktadır. İlçede yaklaşık sekiz yüz-dokuz yüz civarında tam otomatik
tezgah mevcuttur. İlçede haftada yaklaşık üç yüz ton iplik mamul maddeye
çevrilmektedir. İlçemizde son yıllarda yaylacılık kültürü gelişmektedir.
Denizlide yaz aylarında sıcakta bunalan Babadağlı esnaflar yaylalara gelerek
ikamet etmektedir.
3--BAKLAN:Tarihçe: Bu günkü ilçenin kesin kuruluş tarihi bilinmemekle
beraber, tahminen 1200 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti zamanında, Horasan
Beylerinden Abdi Bey, oymağı ile Baklan ovasında ilk yerleşimi kurmuştur.
İlçe yakınındaki Baklan höyük yerleşimine göre tarihi en az 5500 yıl öncesine
dayanmaktadır. Baklan, Arapça'da “zahire” anlamına geldiğinden ovaya, Baklan
denilmiştir. “Rivayete göre nöbeteki askere kumandan yaklaşarak, kuşbakışı
alanı (ovayı) göstererek bak bu alanı iyi gözetle. Düşman, gözetlediğin bak bu
alandan gelebilir demiş. “Bak bu alandan” sözü günümüze kadar değişikliğe
uğrayarak BAKLAN adını almıştır.” Daha sonra Anadolu Selçuklu Uç Beyleri'nden
Hüsamettin Bey (Dede) gelerek buraya yerleşmiştir. Çarpışmalar sonucunda ölen
Hüsamettin Bey için bugün hâlâ ayakta duran türbe inşa edilmiştir. Bundan
sonra ilçeye Dede'nin adından dolayı Dedeköy denilmiştir. Coğrafi Yapı ve Nüfus Beşparmak Dağı'nın batı eteğinde kurulmuş olan Baklan'ın
doğusunda Dazkırı ilçesi, batısında Çal, kuzeyinde Bekilli ve Çivril, güneyde
Bozkurt ilçeleri bulunmaktadır. Denizli iline 60 km uzaklıktadır. 375 km²
yüzölçümü ve 950 m rakımı ile bölgenin en yüksek yerleşim birimidir. İlçeye
bağlı bütün köyler Baklan ovasındadır.Büyük Menderes akarsuyu ilçeden
geçmektedir. En büyük ovası Baklan Ovası, en yüksek dağı 1307 m
yüksekliğindeki Beşparmak Dağı'dır. İlçede, iç Anadolu yayla iklimi (kışın
soğuk ve yağışlı, yazın serin ve kurak) hâkimdir. İlçe merkezinde, kasaba ve köylerinde iş ve çalışma hayatı
genel olarak tarıma dayalıdır. Sanayi kuruluşu yoktur. Halk genelde kendi
arazilerinde çalışmakta ancak sulama imkânı olmadığından istenilen verim
alınamamaktaydı. Baklan Ovası'nda yapılmakta olan toprak ıslah çalışmaları,
sulama kanalı ve kanaletlerin devreye girmesiyle ilçe ve köylerinde yeni ve
bereketli bir dönem başlamaktadır. Baklan ovasının tamamının sulanmasıyla
birlikte, hem Denizli hem de Ege Bölgesi'nin çok büyük tarımsal
potansiyelinin ekonomik olarak değerlendirme imkânı bulacağı, çeşitli
uzmanlarca ifade edilmektedir. Han Yıkığı Baklan ilçesi ile Boğaziçi Kasabası arasında yeralan
uluyol güzergahındaki ortaçağ dönemini yansıtan arkeolojik kalıntılar, duvar
örgüsü, mimari elemanlar, sütunlar gibi kalıntılara rastlanmaktadır. Yöre
halkı tarafından bu alan Han Yıkığı olarak bilinmektedir. Çalkebir Höyük Baklan ilçesi, Boğaziçi Kasabası sınırları içerisindeki
Çalkebir Höyük, Baklan ilçesinin 5.5 km batısındadır. Denizli-Baklan karayolu
üzerindedir. Höyük yaklaşık güneybatı-kuzeydoğu istikametine 140 m
kuzey-güney istikametinde 90 m'dir. Höyüğün yüksekliği 20-25 m. civarındadır.
Höyükte Tunç, Frig ve Roma dönemini yansıtan keramik örnekleri görülmektedir. Kızılcıktepe Höyüğü Baklan ilçesi Hadim köyü sınırları içinde köyün
kuzeyindeki Kızılcıktepe mevkiinde yer alır. Höyük yayvan bir yükselti
halindedir. Prehistorik dönemlerde iskana uğrayan Baklan ovasındaki yerleşim
alanlarındandır.Üzerinde tarım faaliyetleri yapılmaktadır. Karacatepe Höyük Baklan ilçesi, icikli Köyü sınırları içinde bulunan
Karacatepe höyük İcikli köyüne 2,5-3 km'dir. Höyüğün yüzeyindeki seramik
parçalarına göre, Tunç, Frig, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait yerleşim
mevcuttur. Höyüğün n ekrepolünde 1998 yılında Müze Müdürlüğü tarafından
kurtarma kazısı yapılmıştır. Konak Höyüğü Baklan ilçesi Konak Köyü sınırları içindedir. İcikli Köyü
Karaca Höyüğü'nün 3km doğusundadır. Prehistorik dönem yerleşim
alanlarındandır. Baklan Beşparmak Dağı Arkeolojik Yerleşimi Baklan ilçesi, Beşparmak dağında antik taş ocağı; bir
anıta ait düzgün kesme blok taşlar, mimari elemanlar, arşitrav ve lentolar
bulunmaktadır. Düzlük alanda ve kayalıklar üzerinde bol miktarda Roma
dönemine ait seramikler vardır. Tarihi ve Coğrafi Yapısı Anadolu tarihine bakıldığında, Bekilli ve çevresinde
sırasıyla Hititlerin Frigyalıların, Lidyalıların, Romalılar Bizanslılar
Selçuklular ve Osmanlıların hakimiyet kurdukları görülür. Kurtuluş Savaşı
sırasında ilçenin bir bölümü Yunanlılarca işgal edilmişse de Büyük Taarruzla
birlikte 31 Ağustos gecesi bölgemizden çekilerek Uşak'a doğru gerilemiştir.
İlçe Osmanlılar zamanında ilk zamanlar Afyonkarahisar Sancağına bağlı bir köy
iken, 1884 yılında İzmir İli'ne; daha sonra da Denizli'ye bağlanmıştır. 1910
yılında Bucak olarak uzun süre Çal ilçesine bağlı kalmış, 1987 tarihinde
çıkartılan 3392 sayılı Kanun ile de ilçe statüsüne kavuşmuştur. Bekilli coğrafi konum olarak deniz ikliminin, karasal iklime geçiş yaptığı bir noktadadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı olan bir iklime sahiptir.Yağışlar genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülmektedir. Sıcaklıklar ortalama en düşük -15 ve en fazla +38 derece civarında seyreder. Kış aylarında zaman zaman kar yağışı görülmektedir. İlçe merkezi, kasaba ve köylerde çalışma hayatı genel
olarak tarıma dayalıdır. İlçemizin en önemli sanayi kuruluşları: İlçe
merkezinde 7, Yeşiloba Köyünde 1, Çoğaşlı Köyünde 1 ve Gömce Köyünde 1 olmak
üzere 10 adet şarap imalathanesi ve ilçe merkezindeki şarapçılığın yanısıra 4
adet sirke ve 2 adet pekmez imalathanesidir. ortak olur. Bekilli ve köylerinde halk cami, okul, çeşme
ve yol yapımı gibi hayır işlerinde üzerine düşen maddi ve anevi yardımı
yerine getirir. Geçmiş yıllarda yapılan Sırıklı Köyü cami, Kutlubey Kasabası
cami ve Çoğaşlı Köyü su getirme çalışmaları ilçemiz halkının imece ile
yaptığı örnek çalışmalardan bazılarıdır. Bekilli ve köylerinde yaz aylarında
nüfus Avrupa'ya giden işçilerin izine gelmesiyle artmaktadır. Çevremizde
düğünler genelde yaz aylarında yapılmaktadır. Bekilli'de, Salı günleri pazar
kurulmaktadır. Çevre il ve ilçelerden satıcılar gelirler. Hemen hemen tüm
köylerden halk, minibüslerle pazara ihtiyaç görmeye gelmektedirler. Mevsimine
uygun olmak şartıyla Bekilli Pazar'ında taze, bol ve çeşitli meyve, sebze
bulmak mümkündür. İlçede tarım, mermercilik ve sarapcılık temel geçim
kaynaklarıdır. Bekilli ve köylerinde "mermer, astbest, grafit, manganez,
talk" gibi madenler mevcuttur. Ayrıca son yıllarda doğal taş ürünü olan
ve “Kayrak Taşı” denilen taş üretimi gittikçe artmakta ve yurtdışına ihraç
edilmektedir. İlçe merkezinde, Çoğaşlı Köyü ve Gömce köyünde şarap imalatı
yapılmaktadır. İlçemizde üzüm şarabının yanında vişne, böğürtlen, kara dut,
nar gibi meyvelerin şarabı da imal edilmektedir. İlçe,tarım ve hayvancılığa elverişli arazi yapısı ile eski çağlardan itibaren yerleşime açık bir yöre olmuştur. Osmanlı Padişahlarından lll. Ahmet kızı Mihrişah Sultan a, Beyağaç ve havalisini çeyiz hediyesi olarak vermiş; buranın geliri ise Mihrişah Sultan tarafından Medine'ye vakfedilmiştir. Burası Osmanlılar döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Sazak köyüne bağlı mahalle iken, yakınına Sarıyer adı altında bir köy kurulmuş; daha sonra Sarıyer ile Eskere köyleri birleşerek Beyağaç adını almıştır. 6 Haziran 1972 tarihinde Belediye olarak teşkilatlanmış olan Beyağaç, 20.05.1990 tarihinde ve 3644 sayılı kanun gereğince ilçe olmuştur. 05.08.1991 tarihinde Kale ilçesinden ayrılıp fiilen ilçe olarak faaliyete geçmiştir. Beyağaç ilçesi, il merkezine 94 km uzaklıkta olup, ilin
güneyinde yer almaktadır. Doğusunda Acıpayam ve Çameli, batısında Kale,
kuzeyinde Tavas ve güneyinde Muğla ile Köyceğiz ilçeleriyle çevrili olan
Beyağaç ilçesi, Eskere ovası namıyla verimli bir ova üzerinde kurulmuş olup,
ilçenin rakımı 650 m, yüzölçümü 436 km² dir. Bu ovanın içinden geçerek Muğla
sınırlarına ulaşan Akçay, ilçedeki tek akarsudur. İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. En önemli
geçim kaynağı tütün üreticiliği oluşturmaktadır. Tütünün yanında buğday,
arpa, mısır ve karpuz yetiştirilmektedir. Beyağaç ve çevresinde "Yörük kültürü" olarak da
adlandırılabilecek "Toroslar göçebe kültürü" öne çıkmaktadır. Yaşam
tarzı, örf-adet ve gelenekler bu görüşü desteklemektedir. Beyağaç ve çevresi
hem kültürel hem de coğrafik olarak geçiş bölgesidir.Bu bölgenin
kendine has en önemli etkinliği "EREN GÜNÜ KUTLAMALARI"dır. Bununla
ilgili ayrıntılı bilgiyi "etkinlikler" bölümümüzde
bulabilirsiniz.Bir de çiçekbaba ile ilgili ilginç bir inanış vardır:
Çiçeklerin babası veya çiçek gibi baba yahut bu isimli bir bilgenin mekanı...
Kim bilir!... Rivayetler, efsaneler, hikayeler o kadar çok ki hangisi doğru
hangisi yanlış onu söylemek bile cesaret işi... Kimilerine göre ermişler,
evliyalar yurdu; kimilerine göre dertlere deva, hastalara şifa dağıtılan yer;
kimilerine göre tanrıların etrafı gözlediği yer … vb. Hepsi bir inanıştır
saygı duymak gerekir. Beyağaç merkezine 8 km uzaklıkta, İlçe'nin doğusunda
Bozdağ'ın güneyinde Eşenler mevkiinde bulunmaktadır. Etrafı çam ormanlarıyla
kaplı günübirlik piknik alanı ve çadırlı kamp için çok uygun güzel bir doğal
bölgedir. 15 hektarlık alanda, “Çiçekbaba” ve “Armıtcık” zirveleri
arasında “Gökçay “ vadisinin kuzeyindeki bölgesindedir. İlçeye l6 km
mesafede, rakımı l334 olup çok güzel ve gizemli bir görünümü vardır. Düzlüğün
ortasında bir kaynağa sahip olup yağmur sularından beslenir. Temmuz ayında
tamamen suyu kaybolur. Ekim ayından itibaren tekrar su tutmaya başlar.
Etrafında yaşlı karaçam ağaçları bulunur. Bu ağaçlar yakın zamana kadar
çobanların ve sonra yerleşik hayata geçen insanların evleri olmuş;
halen “Angıt” kuşlarının barınakları, yörede beslenen hayvanların dinlenme
mekânıdır. İlçeye 20 km uzaklıkta 1 700 m rakımlı 5 hektar büyüklükte
bir yayla olup heybetli ağaçları, havası, soğuk ve kaliteli içme suyu
kaynakları ile meşhurdur. İlçeye uzaklığı 27 km olup korunmaya ve geleceğe
aktarılması ihtiyacı olan ender doğal değerlerdendir. 1700 ve 2000 rakımlar
arasında, Çiçekbaba zirvesinin kuzey yamaçlarında doğu-batı yönünde yayılış
gösteren ortalama yaşları 750 -1200- 1300 ve üzeri olan yaşlı Karaçam
ağaçlarının “ORMAN” oluşturduğu bir bölgedir. Bu bölgenin 79 hektarlık kısmı
“Kartalgölü Tabiatı Koruma alanı” olarak korumaya alınmıştır. 1995 yılında
ise bu alanı da kapsayan “Çiçekbaba” zirvesi ve çevresinin 1309 hektarlık
kısmı Kültür ve turizm Bakanlığı İzmir II nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu tarafından I. DERECE DOĞAL ve ARKEOLOJİK SİT ALANI ilan
ilmiştir. Yaklaşık 1 hektarlık alanda, 1903 m rakımlı, etrafı dik
kızıl kayalıklarla çevrilidir. Az sayıda “Anıt Karaçam” ağacı bulunmaktadır.
Çiçekbaba zirvesinden kuzeydoğu yönüne giden yaklaşık 1,5 km uzunluğunda, 100
ila 300 m genişliğe kadar ulaşan vadinin orta bölümlerinde yer alan tahminen
buzul çağında oluşmuş bir krater gölüdür. Yüksek bir bölge olması çevredeki
ağaçlar ve kayalıklarda “Kartal”ların yaşaması, burada yuva yapıp
yavrulamaları nedeniyle göl “Kartal Gölü” adını almıştır. Bölge “Anıt
Ormanlar-Kartal Gölü” olarak isim yapmıştır. Haziran ayı ortalarından sonra
günübirlik piknik alanı ve Çadırlı kamp için yerli ve yabancılar tarafından
kullanılır. Konumu gereği çok ilginç görünüm sunar. Özellikle çimleri ve
çevresindeki bitki varlığı çok değerlidir. Kimilerine göre ermişler, evliyalar yurdu; kimilerine göre
dertlere deva, hastalara şifa dağıtılan yer; kimilerine göre Tanrıların
etrafı gözlediği mekandır. Çiçeklerin babası, veya çiçek gibi baba yahut bu
isimli bir bilgenin mekanı. Burası efsanelerin harman olduğu yerdir aslında.
Bir yanı Ege, diğer yanı Akdeniz arkası ise iç egenin yüksek dağlarıdır. En
somut olanı eşsiz zengin bitki varlığı sebebiyle özellikle yabancı bilim
adamlarının ayrılamadığı inceleme araştırma bölgesidir. Halk arasında 93 harbi diye bilinen 1876-1877 Osmanlı-Rus
savaşı sırasında, Balkanlardan göç eden Türkler tarafından 1876 yılında
Hambat ovasında kurulmuştur. Hambat adı Selçuklularca kurulan Han-Abat
Kervansarayı'ndan gelmektedir. Kurulduğu yıldan 1955 yılına kadar köy
statüsünde bulunan Bozkurt, 1955 yılında Bucak, 1956 yılında ise belediye
olmuştur. 09.05.1990 tarihinde kabul edilen ve 20.05.1990 tarihinde yürürlüğe
giren 3644 sayılı kanun ile ilçe olmuştur. Bozkurt ilçesi, Denizli İlinin doğusunda yer alır.
Denizli'ye uzaklığı 52 km' dir. İlçenin doğusunda Denizli İline bağlı Çardak
ilçesi, batısında Honaz, güneyinde Acıpayam, kuzeyinde Baklan ve Çal ilçeleri
ile kuzeydoğusunda Afyon iline bağlı Dazkırı ile komşudur. Denizden
yüksekliği 866,8 m dir. Topraklarının büyük bir bölümü Hambat ovası
içindedir. Yüzölçümü 360 km²'dir. İlçede, Akdeniz ile iç Ege iklimi arasında
bir geçiş iklimi görülür. Genelde yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve
yağışlı geçer. Bozkurt-Çambaşı Köyünün güneybatısında ormanlık alanda yer
alır. Karagöl olarak bilinen mesirelikte çeşitli su kaynakları, kar ve yağmur
suları ile beslenen küçük bir göl bulunmaktadır. Gölün etrafı mesirelik
olarak düzenlenmiş ve seyir alanları oluşturulmuştur. Bahar ve yaz
aylarında bölge halkı tarafından sıklıkla ziyaret edilen yerlerden birisidir. Bozkurt-Mecidiye Köyünün 1 km güneyinde, yol üzerinde yer
alır. Kurban veya Gurbet Çeşmesi olarak bilinen mesirelikte yılın 12 ayı hiç
kesilmeden temiz su akan iki çeşme bulunmaktadır. Özellikle bahar ve yaz
aylarında çevre halkının çam ağaçlarının altında, temiz havada, şehrin
kalabalığından ve gürültüsünden uzak, günlük sıkıntılardan arınmış bir
şekilde hafta sonu geçirmek ve piknik yapmak için tercih ettiği yerlerden
birisidir. KARAKISIK KANYONU Karakısık Kanyonu, Bozkurt-İnceler Kasabasının
kuzey-doğusunda kasabaya 7 kilometre uzaklıkta, ormanlık alanda, Emir
Çayı'nın doğduğu bölgede bulunmaktadır. Kanyonun en dar yeri 4 metre ve
tabantepe yüksekliği 200 metredir. Zemin yapısı Konglomera (Kum ve çakılların
basınçla birleşmesi ve zamanla sertleşmesi sonucu oluşan kütle) ve
taşlardan oluşmakta; kanyon tabanı ise geçirgen (agrea) kum ile kaplıdır. Bu
geçirgen tabaka kanyon içerisinden 5 metreden başlayıp aşağılara inildikçe
150 metre derinliğe kadar ulaşmaktadır. Tarih boyunca İnceler Kasabası'nın
kurulduğu bölge ile Acıpayam-Tavas ilçelerine geçit olarak kullanılmıştır. İlçe halkının çoğu tarım ile uğraşmaktadır. İlçede sulama
imkanı olmadığından kuru tarım yapılmaktadır. İlçeye bağlı sadece Cumalı ve
Tutluca köylerinde sulama için faaliyetler tamamlanmıştır. Arpa, buğday,
kimyon ve tütün başlıca tarım ürünleridir. Bağcılık ise çok az yapılmaktadır.
Sanayi yatırımları olarak; ham bez dokuma fabrikası, halı imalat ve turizme yönelik pazarlanması ve dört adet tekstil ve
konfeksiyon atölyesi bulunmaktadır. Bozkurt orman alanlarının iyileştirilmesi
projesi içinde 150 hektar alan devlet tarafından ağaçlandırılmıştır. Bozkurt ilçe merkezi, kasaba ve köylerin tamamında
elektrik, içme suyu ve telefon hizmetleri mevcuttur. İlçe merkezinde, İnceler
Beldesi'nde, Yenibağlar, Alikurt, Başçeşme ve Çambaşı köylerinde kanalizasyon
şebekesi bulunmaktadır. Tarihçesi Buldan'da ilk Türk hakimiyeti Afşin Beyin 1070 yılında Denizli ve havalisine akıncılarıyla beraber gelmesiyle başladı ve fetih 1215 yılında gerçekleşti. Buldan'ın fethinin, Denizli'nin fethinden 100 yıl sonra gerçekleşmesinin en büyük sebebi Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapılan bir anlaşma gereği Menderes Nehrinin sınır kabul edilmiş olmasıydı. Bu anlaşmadan dolayı Türk Akıncıları Büyük Menderes Nehri'ne kadar geliyor ve buradan geri dönüyorlardı. 1149 yılında Serinhisar ilçesi sınırları içinde yeralan Kazıkbeli'nde yapılan ve tarihe Kazıkbeli Savaşı olarak geçen savaştan ve 1176 yılında Çivril İlçesi Gümüşsu Kasabası yakınlarında yapılan savaştan sonra Türkler Denizli ve çevresine hakim olmaya başladılar. 1195-1200 yılları arasında Çardak, Acıpayam, Çal, Çivril, Bekilli ilçeleri tamamen Türk hakimiyetine geçti. Güney ilçesi 1211 yılında; Buldan'da 1215 yılında tamamen Türk'lerin eline geçti. Türk'ler Çağış Mevkiine gelerek burada Çarşamba-i Lazikiye adını verdikleri kasabayı kurdular. Kütahya ve Alaşehir tarihlerine bakıldığında Çarşamba-i Lazikiye adlı kasabayı kuranların, Selçuklu'lar tarafından Buldan ve yöresine gönderilen Türk aşiretleri olduğu; bölgeyi Türkleştirme amacıyla gönderildikleri anlaşılmaktadır. Çarşamba-i Lazikiye kasabası savunması zor bir yerleşim birimiydi. Sık sık saldırılara maruz kalıyordu. 1354 yılında Tripolis'te yaşanan depremden sonra Tripolis'te yaşayan Türklerle Çarşambalılar bugünkü Buldan ilçesine yerleşmişlerdir. Beylikler döneminde merkezi Kütahya'da bulunan Germiyanoğlu Beyliğine bağlı bulunan Buldan 30 yıl bu Beylik tarafından idare edildikten sonra 1335 yılında Aydınoğulları Beyliği'ne; 1340 yılında ise İnançoğlu Beyliği'ne bağlanmıştır. 1368 yılında 2. Yakup Bey tarafından tekrar Germiyanoğlları Beyliğine bağlanan Buldan Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt ile Germiyanoğulları arasındaki savaş sonucu bir müddet Osmanlı Beyliği idaresinde kalmış Yıldırım Beyazıt ile Timur arasındaki Ankara Savaşından sonra da Timur tarafından tekrar Germiyanoğlu Beyliği'ne verilmiştir. 1428 yılında Germiyanoğlu 2. Yakup Bey'in vasiyeti doğrultusunda Osmanlılara ilhak olan Germiyanoğulları Buldan'ın da Buldan ve yöresinin de Osmanlılar idaresine geçmesine sebep olmuştur. 1429 yılından 1923 yılına kadar Buldan ve yöresi Osmanlılar tarafından idare edilmiştir. Buldan adı ile ilgili en eski kayıt 1530 yılında yazılmış olan Osmanlı Devleti zamanında tutulan muhasebe defteri (Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri)dir. Bu defterde Lazikiye (Denizli) Kütahya Livası içinde bir kaza olarak österilmektedir. Bu kazanın köylerinden biri Buladan köyüdür. Bu köy bugünkü Buldan şehridir. Bu kaynakta ayrıca Cihar Şenbe ve Çağış köyleri de sayılmaktadır. Ayrıca 1570 yılına ait Kütahya Livası Mufassal defterinde Denizli'nin köyleri arasında Buldan Baladan ismiyle anılmaktadır. Türk bilgini ve yazar Katip Çelebi Cihannüma adlı eserinde şehrin adını Buladan olarak vermektedir. Yine Türk gezgini Evliya Çelebi seyahatnamesinde Denizli'den söz ederken Cihar Şenbe adıyla Buldan'dan bahsetmiştir. Bazı eserlerde Buldan'ın diğer isminin Çarşamba-i Lazikiye olduğu belirtilmektedir. 19. yüzyıl sonlarına ait Aydın ili yıllıklarında ve Türk yazar ve dil uzmanı Şemsettin Sami'nin Kamusul Alam adlı eserinde Buldan adı verilmektedir. 1834 tarihli İngilizce bir kaynakta Buldan'ın adı Buladan olarak geçmektedir. Denizli'nin şirin ilçesi yeşil Buldan, gerek doğa
güzelliği ve havası, gerekse dokuma ve el sanatları ile Ege'nin örülmeye
değer bir ilçesidir. Buldan kuzeyden Uşak, batıda Manisa ve Aydın, kuzey ve
doğuda Güney İlçesi, güneydoğuda Denizli merkez, güneyde ise Sarayköy ilçesi
ile çevrili olup, 518 km² yüzölçümü ve 27 köyü ile görülmeye değer bir
ilçedir. Batı Anadolu'nun her yöresinden Buldan'a ulaşım kolaydır. Denizli'ye
45 km olan Buldan'a İzmir'den Aydın üzerinden veya Alaşehir üzerinden kolayca
gidilebilir. Buldan Akdeniz ve Ege Bölgesinin tüm turistik merkezlerine yakın
olup, ulaşım sorunu yoktur. Buldan'ın denizden yüksekliği 690 mt olup,
batısında 1150 mt yükseklikte süleymanlı Gölü ve yaylası orman içi dinlenme
alanıyla görülmeğe değer bir doğa harikasıdır. Buldan'ın tarihi Batı
Anadolu'da yaşayan uygarlıklarla bütünleşmiş bir görünüm arzeder. Tarihte
kültürel ve el sanatlarındaki zenginliğiyle yörenin dokuma ve ticaret merkezi
olmuştur. Dokumacılığı 12. yüzyıl öncesine kadar dayanır. Yörede ağırlıklı
olarak Buldan bezi, havlu, bornoz, ham bez, Halep işi,masa örtüsü, yatak
örtüsü, perdeye dönüştürülebilen bezler ve ipek işlemeler ev tekstili
ürünleri üretilir. Buldan ve çevresinde belli bir orandada üzüm bağcılığı
yapılmaktadır. Arazi engebelidir. 3 yanı dağlarla çevrilidir. Güney ve
batısını Sazak dağları (Aydın) çevreler. Geleyli, Kumralı ve Karlık tepeleri
vardır. İlçenin güneyinde Haydar ve Koçan sırtları; batısında toprakçı kaşı,;
Topdamı Kayalıdökük; kuzeyinde Gümüşlükaya Tepeleri vardır. Doğuda alçalarak
Yenice ovasına doğru uzanır. İlçenin doğusunda Yenice ovası ve Büyük Menderes
akarsuyu vardır. İçme deresi, karadere, çayır deresi, kestanederesi önemli
derelerdir. İlçeye yakın Derbent barajı sulama amaçlıdır ve Sarıgöl ovasını
sular. Güneye yakın Adıgüzel Barajı hidroelektrik santralı vardır.Akdeniz
iklimi ile kara iklimi arasında bir geçiş iklimi hüküm sürer. Orman yönünden
zengindir. Fakat 1994 yılındaki orman yangını ile 2000 hektar orman yanmıştır.
2000 Temmuzunda ise Buldan ve Güney arasında meydana gelen yangında 1580
hektar daha orman yanmıştır. Ağaçlandırma çalışmalarına hızla devam
edilmektedir. En çok kara çam, kızıl çam,meşe yaygındır. Ovada ve çevrede
bağcılık yaygındır. Buldan'da yerleşen Türk aşiretleri hayvancılığın yanısıra,
ziraatle de uğraşmışlar. Aynı zamanda pamuk ve yünden çok sağlam giyim
eşyaları dokumuşlar; dokumacılığa önem vermişlerdir. Buldan'da dokumacılık ve
işlemecilik daha sonraları el sanatlarına dayalı olarak gelişmiş; yörenin ve
ülkenin sayılı ticaret merkezi haline gelmiştir. Dokumalar kısa zamanda
çevreye ün salmış olup, Osman Gazi'nin şalı, elbisesi, Genç Osman'ın gömleği;
Barboros Hayrettin Paşa'nın şalı; Yıldırım Beyazıt'ın kızının gelinliğinin
Buldan'da dokunması Buldan dokumalarının ününü yurt çapında
yaygınlaştırmıştır. Buldan'da yoğun bir nüfus olduğu dikkati çeker. Güney'le
beraber kazanın toplam nüfusunun 28 687 olması bunu göstermektedir. Bunlardan
Buldan'ın o dönemlerde ülkenin dokuma ve ticaret merkezlerinden biri olduğunu
açıkça anlaşılmaktadır. Buldan'da dokumacılığın ünü Osmanlı Döneminde
duyulmuş; günümüzde de devam etmektedir. Buldan'da yapılan dokumaların boyası
geleneksel olarak meşe palamudundan ve kök boyasından imal edilmekteydi.
Günümüzde desenler günlerce süren emek ve çabaların sonucunda elle
işlenmektedir. Bugünkü işlemeciliğin kökeni tamamen elle yapılan kasnak
işlemeciliğine dayanır. Buldan'da dokumacılık hala evlerde yapılmakta,
nostalji kokan ürünlerimize çağdaş teknoloji ürünlerinin yanında ayrı bir
değer verilmektedir. Buldan ekonomisi dokuma ve tekstile dayalıdır. Yüzyıllar
öncesinden gelen dokumacılık halkın en büyük gelir kaynağıdır. Osmanlı Dönemi
Lonca sistemi ile ticari ciddiyet ve kalite korunmuştur. Günümüzde kendi
kendine ayakta kalan dokumacılık devletin de desteği ile daha gelişecek;
ihracata yönelerek iç ve dış pazarlar bularak, ülke ekonomisinde önemli rol
oynayacaktır. Bu sebeple Buldan dışa açılmak zorundadır. İlki 8.9.10 Haziran
2001 de düzenlenen "Uluslararası Dokuma Kültür ve El Sanatları
Festivali" heryıl Haziran ayının ilk haftasında yapılmaktadır. Bu tür
Festival ve etkinliklerle Buldan halkı geleceğe umutla bakmaktadır. Ova
kısımlarda pamuk, üzüm, incir, sebze ve tahıl yetiştirilir. Köylerde tütün ve
sebze yetiştirilir. Alandız ve Kaşıkçı Yaylasında kiraz, kestane, ceviz;
Yayla'da elma yetiştirilir. |
1071 Malazgirt Savaşı ndan sonra yöreye Selçuklu uç beyleri
akınlar yapmaya başlamış; 1176 Miryakefalon Savaşı'ndan sonra da kesin olarak
Türk Egemenliği altına girmiştir. 1862 yılında İzmir İline bağlı bir İlçe
olarak teşkilatlanmış ve 1923 yılında Denizli İline bağlanmıştır. Bölgenin Türk
hâkimiyetine girmesinden sonra yöreye yerleşen insanların demircilikle
uğraşması nedeniyle Demirciköy olarak isimlendirilmiştir. 19 yy.
Ekonomik Durum
İlçe nüfusunun büyük bir bölümü tarımla uğraşmaktadır. Üzüm,
elma, sebze, tahıl, anason, haşhaş, kekik, ayçiçeği, yem bitkileri gibi ürünler
başlıca tarımsal ürünleri oluşturmaktadır. İlçemizde sofralık üzüm depolanan 7
adet soğuk hava deposu bulunmaktadır. Toplam yıllık kapasiteleri 5 200 tondur.
Depolanan sofralık üzümün önemli bir bölümü paketlenerek ihraç edilmektedir.
Toplam yıllık ihracat miktarı 2 milyon dolar olarak gerçekleşmektedir.
İlçemizde 9 adet şarap üretim fabrikası bulunmaktadır. Akkent Beldemizde
faaliyet gösteren Confurt Meyve Konsantresi Fabrikasının Yıllık ihracat miktarı
8 milyon dolar olup, 100 kişiye istihdam sağlamaktadır.
Denizler Beldemizde faaliyet gösteren Erdem Mermer
İşletmesinin Yıllık ihracat miktarı 9,5 milyon dolar olup, 90 kişiye istihdam
sağlamaktadır. Belevi Beldemizde faaliyet gösteren Denizli Çimento Fabrikasında
yıllık 2 milyon ton çimento üretimi yapılmakta; bunun 440 bin tonu ihraç
edilmektedir. Çimento fabrikası 257 kişiye istihdam sağlamaktadır.
Tarımsal Kuruluşların dışanda ilçemizde sanayi kuruluşu
olarak Belevi Beldesi sınırları içersinde Denizli Çimento ve Denizler
Beldesinde Mermer İşleme Tesisi bulunmaktadır. Belevi Beldesi sınırları içinde
23 adet mermer ve traverten ocağı ruhsatlı olarak faaliyet sürdürmekte olup
bunların yıllık toplam üretim kapasiteleri 103,5 tondur.
ortalarından itibaren ise Çağatay Türkçesinde “Yüksek Yer”
anlamına da gelen Çal adını almış olan yörede bu isim ile ilgili olarak çeşitli
rivayetler olmasına rağmen bölgenin coğrafi konum itibariyle kullanıldığı
tahmin edilmektedir. Kurtuluş Savaşında ayrı bir öneme sahip olan İlçede,
zamanın Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi önderliğinde örnek bir bölgesel direniş
hareketi gösterilerek daha işgalin ilk günlerinden itibaren mitingler
düzenlenerek işgal protesto edilmiş, Çal'a yaklaşan Yunan kuvvetlerinin
ilerleyişini durdurmak için Menderes Nehri üzerindeki köprüler tahrip edilmiş,
silahlı mücadele yapılarak daha fazla ilerlemelerine engel olunmuştur. Kurtuluş
Savaşında Resmi kayıtlara göre 279 Çallı şehit düşmüştür.
İlçenin idari yapısı içerisinde yer alan Bekilli Bucağı 1988
yılında, Baklan Bucağı 1990 yılında müstakil ilçe olmuştur. Çal'ın doğusunda
Çivril ve Baklan İlçeleri, batısında Denizli Merkez İlçe ve Güney İlçesi,
güneyinde Bozkurt ve Honaz İlçeleri, kuzeyinde Bekilli ve Ulubey İlçeleri
bulunmaktadır. Arazi yapısı dalgalıdır. Menderes Nehri İlçe topraklarından
geçmektedir. İklim olarak İç Anadolu yayla iklimi hakimdir. Kışlar soğuk ve
yağışlı, yazlar serin ve kuraktır. Çal İlçesi Denizli İli'ne 63 kilometre
mesafededir. İlçenin rakımı 850 m, yüzölçümü 858 km²dir.Bölgede bir çok doğal
güzellik bulunmaktadır: Çökelez Dağı, Hançalar Köprüsü, Kaplanlar Köyü Göleti,
Yöğlük Mevki, Sakızcılar Şelalesi, Kısık Mevki, Gelinören Ilıca, Sazak
Tümülüsü. Ayrıca bu doğal güzelliklerin yanında, tarihî yerler ve binalarda
bolca bulunmaktadır. Bunlar, Apollon Termenos Tapınağı, Yukarıseyit Tarihi
Değirmen ve Çeşmeleri, Ortaköy Tarihi Bina, Dayılar Tarihi Bina, Kayı Pazarı
Minaresi ve Ahmet Çökelez Konağı… Bu kadar güzel yerin yanında mutlaka ziyaret
edilmesi gereken türbeleri de vardır. Bunlar, Mahmutgazi Dede Türbesi ve Sazak
Köyü Zekeriya Dede Türbeleridir.Sudan koyun geçirme yarışması, İlçemize bağlı
Aşağıseyit köyünde 828 yıldır süregelen bir gelenektir. Koyun sürülerinin Büyük
Menderes nehrini yüzerek geçmesini amaçlayan yarışma, her yıl
yapılmaktadır.
Tarihçe
İlk çağlarda Mosyna olarak adlandırılan Çal, bölgenin Türk
hakimiyetine girmesinden sonra, 19.yy ortalarına kadar Demirciköy olarak
adlandırılmıştır. Bu ismin o dönemlerde İlçede demirciliğin yaygın bir zanaat
dalı olmasından dolayı verildiği tahmin edilmektedir. 9.yy ortalarından
itibaren ise Çal adı kullanılmaya başlanmıştır. Çal kelimesi Çağatay
Türkçesi'nde “yüksek yer” anlamına gelmektedir. Denizli ve Çal çevresi, Büyük
Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans arasında yapılan 1071 Malazgirt Zaferi
sonrası dönemde Selçuklu Türklerinin egemenliği altına girmiştir. Çal 13.yy'da
Türkiye Selçuklu Devleti'nin batı uç bölgesinde yer almıştır. Çal Bölgesi de
1261'den itibaren germiyanoğulları Beyliği'nin egemenliği altına
girmiştir. 1391 tarihine kadar Germiyanoğulları egemenliğinde kalan Çal
bölgesi, bu tarihte Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı Devleti'ne katılmıştır.Uzun
süre Kütahya Sancağı'na bağlı bir nahiye olarak bulunan Çal, 1826 yılında
İzmir'e daha sonra ise Aydın'abağlanmıştır. 1882'de Denizli Sancağı kurulunca
bu sancağa bağlanan Çal'da, 1886 yılında Kaza (İlçe) teşkilatı
kurulmuştur.Osmanlı döneminde Çal, bölgenin önemli bir merkezi durumundadır.
İlçe yakınlarında “Kayı Pazarı”nın kurulması,Çal'da Kadılık teşkilatının ve üç
adet medresenin bulunması (Bugünkü Gazi İlkokulu binasının bulunduğu
yerde Emin Efendi Medresesi, Savranzade Camii çevresinde Süleyman Efendi
Medresesi ve Aşağı Camii'deki Fakioğlu Medresesi) bunun göstergesidir.
ULAŞIMİlçemiz Denizli İl merkezine 65 km
uzaklıktadır. Çevre illerden; Uşak'a 87 km, Burdur'a 150 km, Aydın'a 191 km,
Muğla'ya 211 km Afyon'a 220 km, Manisa' ya 271 km, ve İzmir'e 289 km
mesafededir. İlçe ile İl Merkezi arasında ulaşım otogardan her yarım saatte bir
hareket eden Çal Birlik Minibüsleri ve Akkent Birlik Minibüsleri ile çevre
yerleşim yerlerinden gelen diğer minibüsler, belediye otobüsleri, ayrıca komşu
ilçe Bekilli'den gelen otobüsler ile yapılmaktadır. Ayrıca, Çal İlçesine 60 km
uzaklıkta Çardak Hava alanı mevcuttur.
9-ÇAMELİ:
Çameli İlçesi Malazgirt savaşından sonra Anadolu'nun
Türkleşmesi soncunda kurulmuş bir yerleşim merkezidir. Karamanoğulları'nın 1277
yılında Selçuklulara yenilmesi sonucunda bir kısım Karamanlıların batıya doğru
göç ettikleri, bunların obalar halinde Batı Anadoluda değişik yerlere yerleşmiş
oldukları sanılmaktadır. Burdur ve Denizli çevresinde rastlanan Karaman,
Karamanlı gibi açıklamalar bu gerçeğe dayanır. Çameli İlçesinin bilinen ilk adı
KARAMAN'dır. Cumhuriyet dönemine kadar Karaman Köyceğiz'e bağlıdır. Zamanla
bazı esnafların Karaman'a yerleşmesi nüfusun çoğalmasını sağlamıştır. İlk
mescit burada yapılmıştır. Çevreden Cuma namazı kılmak için buraya
gelindiğinden zamanla ''CUMAYANI'' olarak adlandırılmıştır.
Cumhuriyet Döneminde çevrenin merkezi haline gelen Karaman
1930'da nahiye olarak ilk kez Marmaris ve Köyceğiz'e, 1932 de Acıpayam'a
bağlanmıştır. 1953 yılındaki ilk idari düzenlemelerde İlçe Merkezi olup, adı
çevresindeki ormanlardan esinlenerek '' ÇAMELİ '' olarak değiştirilmiştir.
Çameli İlçesi Denizli İl merkezine 106 km uzaklıkta İl Merkezinin kuzey
doğusunda yer almaktadır. 36/51–37/17 kuzey enlem ve boylamları arasındadır.
İlçenin yüzölçümü 738 km² dir. Rakımı 1 350 m.'dir. Genellikle orman alanı
içerisinde dağınık, dalgalı, yayla karakterli bir araziye sahiptir.
EKONOMİK DURUM
İlçe ekonomisi tarıma dayanır. Mevsimlik işçilik ve büyük
baş hayvan besiciliği yaygındır. Haziran ayının ortalarından Ağustos ayının
sonlarına kadar İlçemizde Yayla Turizmi açısından canlılık yaşanır. İlçemiz
Merkezinde Cuma günleri pazar kurulmaktadır. Bazı köylerde büyük kapasiteli
alabalık üretim tesisleri vardır.
SOSYAL DURUM:
İlçenin her yönüyle çağdaş yaşam koşullarını yakalama
gayreti içinde olduğu görülmektedir. Konutlar geneldeköylerimizde yığma ve
kagirdir. İlçe merkezinde ise betonarme binalar ön plândadır. İlçe merkezinde
imar plânı mevcut olup yapılaşmalar bu plâna göre yapılmaktadır.
İlçemizin rakımının yüksek oluşu, yaz aylarının başka
yerlere göre nispeten serin geçmesi ve doğal bitki örtüsü bakımından zengin
oluşu nedeniyle son yıllarda yayla turizmine olan talep artmış ve özellikle
sahil kesimden ilgi görmeye başlamıştır. Haziran ayının ortalarından Ağustos
ayının sonlarına kadar İlçemizde Yayla Turizmi açısından yaşanan canlılık
ilçemizin sosyo-ekonomik durumuna katkı sağlamaktadır. İlçemizde turistik
otel,pansiyon ve konaklama tesisi bulunmamaktadır.
İlçemizde önemli sayılabilecek sanayi kuruluşu ve üretime
yönelik fabrika bulunmamaktadır. İlimizin tekstil alanında gelişmiş olması
nedeniyle İlçemiz merkez ve köylerinde yaşayan genç nüfusun büyük bir kısmı
Denizli İline göç etmektedir. İlçemizden göç eden kişiler özellikle Fatih ve
Kayhan Mahallesi ile Göveçlik beldesinde yoğunluk göstermektedir. Geri kalan
kısım ise mevsimlik işçi olarak İzmir Çamaltı Tuzlasına tuz işçiliğine; Antalya
İline narenciye ve sera işçiliğine; Muğla Dalaman ve Köyceğiz İlçelerine pamuk
işçiliğine; Acıpayam ve kasabalarına tütün işçiliğine; Aydın iline ise zeytin
işçiliğine gitmektedir.
İlçe merkezine 1 km uzaklıkta Denizli Karayolu üzerinde
kurulan sanayi sitesinde küçük ölçekli demirci, yedek parça, dizel ve benzinli
motorlu taşıt tamirhane ve bakım atölyeleri bulunmaktadır. Sanayi sitemizde
bulunan atölyeler ilçemiz ihtiyacını karşılamaktadır.
Sarıkavak Köyümüzde Pazartesi, Güzelyurt Köyümüzde Çarşamba,
Kalınkoz Köyümüzde Perşembe günleri Pazar kurulmaktadır. Köylerde eski Türk örf
ve adetleri sürdürülmekle birlikte, sosyal yapı itibariyle Batı Anadolu'nun
tipik özellikleri görülmektedir. Bazı köylerimizde düğün törenlerinde eski
gelenek ve göreneklerin aynen devam ettirildiği bilinmektedir. (Hedef vurma,
kapma v.b) Asker uğurlama ve karşılama geleneği, yılın belirli aylarında
köylerde topluca yağmur duasına çıkma ve bazı köylerimizde de imece usulü halen
devam etmektedir.
İlçe merkezimiz 1105 yılında Maymun dağı eteğinde KÖRİN
adıyla anılan mevkide TÜRKMEN aşireti olarak kurulmuş; daha sonra şimdiki
yerleşim yerine taşınmıştır.
Çardak, Selçuklular zamanında bir uç kalesi olarak,
Selçuklular'ın savunma merkezi olmuştur. İdari bölümün yeniden düzenlediği
Cumhuriyet döneminde küçük bir köy olan Çardak sırası ile önce Dinar'a, Honaz'a
ve daha sonra da Bozkurt Bucağı'na bağlı kalmıştır. 1 Nisan 1958 yılında köy iken
aynı tarihte İlçe olarak Denizli İline bağlanmıştır.
Çardak Han:
Alaaddin Keykubat zamanında, 1299 yıllarında yapılmıştır.
Oldukça geniş bir kare avlusu, 6 bölümlü holü ile, Sultan hanlarının sade bir
örneği olarak gösteriliyor. Han, Dinar ilçesine bağlı bulunduğu dönemde:
“Hanabat” adıyla anılmıştır. Kurtuluş savaşı sırasında ise, tahıl ambarı olarak
kullanılmıştır.
Coğrafik Yapısı
İlçe topraklarının yüzölçümü 240 km²'dir. Denizden
yüksekliği 850 m dir. İlçe merkezinin kuzeyinde bulunan Maymun dağı 1733 m
yüksekliktedir. Acı Göl'ün batısında bulunan Han abat (Han-ı âbâd) ovası,
kuzeyde Maymun Dağı, güneyde Söğüt dağları ile çevrilidir. Akarsu
bulunmamaktadır. Merkez İlçenin nüfusu:4 586, toplam nüfus:9 954 tür.
İlçemiz Ege ile Akdeniz bölgeleri arasında kalmakta olup,
iklimi karasal iklimdir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı
geçmektedir. İlçe toprakları içerisinde Acı Göl, Beylerli Göl'ü ve Gölcük Göl'ü
adıyla bilinen üç adet göl vardır. Ancak bunlardan Gölcük Gölünde su
bulunmamaktadır.
EKONOMİK DURUM
İlçe halkı tarım, hayvancılık ve esnaflık ile uğraşmaktadır.
İlçe merkezinde tamamen kuru tarım yapılır. Gemiş ve Beylerli Kasabaları ile
Çaltı ve Gölcük köyünde 13 500 dekar alanda sulu tarım yapılmaktadır. İlçede
üretilen ziraî ürünlerin başında arpa, buğday, pancar, kimyon gelmektedir.
Büyükbaş hayvancılık süt inekçiliği ile küçükbaş koyunculuk hayvancılık
potansiyelini belirlemektir. Sanayi kuruluşları olarak iki adet mermer
fabrikası, iki adet sodyum sülfat üretimi yapan fabrika vardır.Çardak Özdemir
Sabancı Organize Sanayi Bölgesi, Denizli Serbest Bölgesive Çardak Hava alanı
ekonomiye katkı sağlamaktadır.
SOSYAL DURUM
İlçemizde gençlerimizin istifade edebilecekleri Belediyeye
ait çimlendirilmiş futbol sahası ile 1 adet halı saha, okullarımıza ait
voleybol, basketbol, hentbol sahaları bulunmaktadır.
İlçemizde Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde eski okul binası
öğretmen evi olarak düzenlenmiştir. Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce açılan
kurslar eğitimlerine bilgisayar odalarında devam etmektedir. İlçemize bağlı
kasaba ve köylerde konut darlığı söz konusu değildir. İlçemizde yapılmakta olan
yapı kooperatif binaları bitirildiğinde, konut konusunda daha çok rahatlama
olacaktır.
Çardak İlçe merkezi, kasaba ve köylerin tamamında elektrik,
içme suyu ve telefon hizmetleri mevcuttur. İlçe merkezinde kısmen, İlçemize
bağlı Hayriye Köyü'nde ve Söğüt Köyü'nde kanalizasyon vardır. İlçe merkezinde
belediyeye ait olan 1 adet düğün salonu mevcuttur. İlçe merkezinde 2 adet
dinlenme parkı mevcuttur. Göz mevkii adı altında mesire yerinden
vatandaşlarımız piknik amaçlı yararlanmaktadırlar.
Çardak Hava Alanı:
İlçenin güneyinde DHMİ Genel Müdürlüğü ile Hava Kuvvetleri
Komutanlığı arasında yapılan Askeri Meydanların Sivil Havacılık Hizmetleri için
kullanılması ile ilgili protokol gereğince 1991 yılından bu yana sosyal amaçlı
olarak kullanılan terminal, sivil hava alanı olarak hizmet vermektedir.
İnşaatına 2006 yılına başlanmış olan yeni Hava alanı Terminal binasının nakdî
ve fizikî gerçekleşmeleri %100 tamamlanmış olup, faaliyetlerine başlamıştır.
Havaalanımız 2009 yılı Ocak ayı itibariyle "Serbest
Kullanım Statüsü" kapsamına alınmış olup, bu kapsamda Havaalanımıza uçuş
düzenleyecek olan Sivil Havacılık İşletmelerine ait uçaklar, yapacakları
uçuşları için ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanlığından müsaade almaksızın, sadece
Hava alanımıza uçuş müsaadesi (Permi) çekerek uçuşlarını plânlamaları
sağlanmıştır. Meydan Denizli'ye 60 km mesafede olup, ulaşım THY otobüsleri ve
özel vasıtalarla sağlanmaktadır.
Kuş Cenneti
Hem sulakalanda, hem de çevresindeki dağlarda üreyen angıt,
yıl boyu büyük sayılarda görülür. 1993'te Acıgöl'de yaklaşık 150 yuvadan oluşan
bir flamingo kolonisi belirlenmiştir. Bu kayıt Acıgöl'ü Türkiye'de flamingonun
ürediği beş alandan biri durumuna getirmişse de üremenin her yıl
gerçekleşmediği sanılmaktadır. Alan aynı zamanda üreyen kılıçgaga, akça
cılıbıt, mahmuzlu kızkuşu ve gülen sumru popülasyonlarıyla ÖKA statüsü kazanır.
Acıgöl çevresinde yakın bir zamana kadar büyük bir toy popülasyonu
bulunmaktaydı. Gölün kuzeydoğusundaki bir alana "Toygüden" adı
verilmiş olması rastlantısal değildir.
Ayrıntılı incelenmemekle birlikte M.Ö. 3000 yıllarına kadar
tarihi uzanmaktadır. Çivril'in çeşitli yerlerinde bu yıllara ait olduğu
belirlenen “Arzava Beyliklerinin” bir çok eseri bulunmuştur. Bu tarihten sonra
“Frigler, Lidyalılar, Selevki Krallığı ve Romalılar” görülür. Daha sonra
Selçukluların Anadolu'ya yerleşmesiyle Çivril yöresinde Türk egemenliği
oluşmuştur. Çivril de Belediye teşkilatı 1886 tarihinde kurulmuştur. Çivril
1910 yıllarında Afyon İline bağlı kaza iken 1925 yılında Denizli iline bağlı
ilçe olmuştur. Tarihimizde önemli yeri olan Miryakefelon savaşı ilçemiz sınırlarında
yapılmıştır. Çivril 1921 yılı Şubat ayının ilk haftası itibariyle yunanlıların
işgaline uğramış olup, yunanlılar 9 gün Çivril'de kalmışlardır. Türk Alayının
Çivril'e gelmesiyle yunanlılar Çivril'i boşaltmışlardır. 14 Nisan 1921'de
Çivril ikinci kez yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Yunanlıların bu
işgali 30 Ağustos 1922 tarihine kadar sürmüş ve bu tarihte yunanlıların
Çivril'den kaçmasıyla 30 Ağustos İlçemizde hem kurtuluş günü hem de Zafer
Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Coğrafik Yapısı
1499 Km² yüzölçümlü, 840 m rakımlı İlçemiz, etrafı küçük
tepelerle çevrili Büyük Menderes Nehri'nin oluşturduğu Çivril Ovasında
kurulmuştur. Denizli-Uşak karayolu üzerinde yer alan ilçemizin,
doğusunda; Sandıklı ve Dinar; batısında Karahallı (Uşak), Bekilli, Çal ve
Baklan (Denizli), kuzeyinde; Sivaslı (Uşak) ve Sandıklı (Afyon),
güneyinde; Dazkırı, Evciler (Afyon) ve Baklan (Denizli) ilçeleri
bulunmaktadır. İl merkezine 96 Km, Uşak İli'ne 57 km
mesafededir.İlçe iklimi ılıman Akdeniz iklimi ile İç
Anadolu'nun karasal iklimi arasında bir geçit teşkil eder. İklime bağlı olarak
bitki örtüsü yeknesaklık göstermekte olup, yazları kurak ve nemsiz oluşu yüksek
yapılı bitki örtüsünün oluşmasını engeller. Ova çevresindeki alçak
tepe ve sırtlar step (bozkır), dağ yamaçlarında önce maki sonra karışık orman
ve yükseklere çıkıldıkça iğne yapraklılar göze çarpar.
Büyük Menderes nehrinin önemli kaynakları ve üzerinde sulama
amaçlı Işıklı Barajı Gölü mevcut olup Akdağ (2 450 m.) en yüksek dağımızdır.
İlçemizin güneydoğusunu kaplayan Akdağ, yaylası, ormanları, barındırdığı yabani
hayvanları, mağarası ve kanyonuyla bir tabiat harikası olarak karşımıza
çıkıyor. Zirvesi 2 500 metre yükseklikte olan Akdağ, Orman Bakanlığının
29.06.2000 tarihinde "Tabiat Parkı" olarak tescil edilmiştir.
Akdağ'da bulunan Koca yayla, Kurtini mağarası, Tokalı Kanyonu ve yabani Yılkı
atları, geyikleri, yaban domuzları, kurtları ve diğer canlı türleriyle beraber
görülmeye ve gezilmeye değer yerlerdir. Akdağ sporu, heyecanı, macerayı ve
doğayı sevenler için bulunması güç bir ortamdır.
AKDAĞ TOKALI KANYONU:
Akdağ kanyonu bütün olarak 20 km'lik alana uzanıyor. 1 600 m
rakımlı kanyon Çivril'in Gümüşsu (Homa) beldesinin 900 m rakımlı yerleşiminde
sona gelmektedir. Kanyonun 1 200 metre uzunluğundaki kısmı bıçakla kesilmiş
gibi, yüksekliği yer yer 200 m'yi bulan kaya kütlelerinden oluşuyor. En geniş
yeri 4 metre, en dar yeri ise 1,5 metre aralıktaki bu kayaların arasından akan
derenin oluşturduğu Akdağ kanyonu ancak 7-8 saatte geçilebiliyor.
Ekonomik Durumu:
Ekonomisi tarıma dayalı ilçemizde nüfusun %80 tarımsal
faaliyetlerde, kırsal kesimdeki nüfusun bir kısmı yurtdışında işçi olarak
çalışmakta ve bir kısmı da ticaretle iştigal etmektedir. Ekonomisi 1960 yılı
öncesi tahıl, üzüm, haşhaş ve az miktarda şekerpancarına dayanan İlçemiz, 1960
yılından sonra DSİ ve Toprak Su Hizmetlerinin gelmesiyle hareketli ve güçlü bir
yapıya kavuşmuştur. Her türlü tarım ürünleri ve hayvancılık yanında pancar,
elmacılık, bağcılık, sebzecilik ve su ürünleri önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır.
İlçede 54 270 ton kapasiteli özel teşebbüs ve Belediyelere ait 38 adet soğuk
hava deposu mevcuttur. Toplam 356 522 dekar tarım alanı sulanabilmektedir.
İlçemizde 4 adet Sulama Birliği hizmet vermektedir. Hayvancılığında büyük önem
taşıdığı İlçemizde 2010 yılında 86 500 ton süt üretimi yapılmıştır.İlçede 4
adet Su Ürünleri Kooperatifi, 12 adet Sulama Kooperatifi, 28 adet Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi, 1 adet Mandıra, 4 adet küçük çapta un fabrikası faaliyet
göstermektedir. 2 adet küçük sanayi sitesinde 286 adet dükkan mevcuttur.
İlçemizde yetişen ürünlerin değerlendirilmesine esas olmak
üzere özel sektörce Penguen Konsantre Sanayi A.Ş. ve Arısu Gıda Dış Ticaret
A.Ş., adı altında 2 adet meyve konsantre fabrikası vardır.
Kesin kaynaklara dayanmamakla birlikte İlçemiz sınırları
içerisinde M.Ö.2500-2000 yıllarından beri yerleşim olduğu sanılmaktadır. Yazılı
kaynaklar Güney İlçesi sınırları içerisinde SALA adlı bir kentin olduğu ve
Lidya ve Frigya zamanında 300 000 dolayında nüfus barındırdığını ifade
etmektedir. Henüz kentin yeri saptanamamıştır. Helenistik zaman, Roma ve Bizans
zamanında da yerleşim mevcuttur. Gerek Sala kentinin yerinin tespiti gerekse
İlçemizin tarihi konusunda araştırmalarımız sürmektedir. Şu andaki bulgularımız
Helenistik zamana kadar geriye götürülmüştür.
Söylentilere göre 1500 yıllarında Türk boyları eski damlar
mevkiinde yerleşmişlerdir. Bütün köylerimizde aynı biçimde Türk boylarının
yerleşik düzene geçişleri ile kurulmuştur. İlçe merkezi soğuğu kapalı olduğu
için evler güneye baktığı için Güneylerinden anlamına gelen GÜNEY adını
almıştır. I. Dünya Savaşı sonrası Yunan işgaline uğramış, 3 Eylül 1922'de
işgalden kurtulmuştur. 01.01.1948 yılında İlçe teşkilatı kurulmuş ve günümüze
dek gelmiştir
EKONOMİK DURUM:
İlçe ekonomisi tarıma dayalıdır. Tütün, arpa, buğday,
bağcılık ilk sırayı almaktadır. Bunun yanında antep fıstığı, arpa, buğday,
kekik, sera ve sofralık zeytin yer almaktadır. Modern hayvancılığı geliştirme
çabaları vardır.
COĞRAFİK YAPISI:
Güney İlçesi, Ege Bölgesi'nin kuzey kesiminde yer alan
Denizli İli'ne bağlı bir ilçedir. İlçe doğudan Çal, batıdan Buldan, kuzeyden
Uşak-Eşme, güneyden Denizli il merkezinin köyleri ile çevrilidir. İlçenin
rakımı 830 metredir. Akdeniz ikliminin kara iklimine geçiş bölgesidir. Yer yer
dağlık ve plato niteliğinde kısmi olarak ormanlar ile kaplıdır. Kareleme
metoduyla yapılan yüzölçümü hesaplamasına göre Güney İlçesinin yüzölçümü 534
km²'dir.
Honaz'ın tarihçesi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Verimli
toprakları, ekonomik zenginlik gösteren iklimi, yer altı zenginlikleri,
jeolojik yapısı; Honaz'ın diğer Ege toprakları gibi çok eski medeniyetlere ev
sahipliği yapmasında en büyük etkendir. Ve yine Honaz'ın Frigia ile Karia
bölgelerini ayırması, savunmaya elverişli bir konumda olması; bütün
medeniyetlerin dikkatini Honaz'a çevirmesine neden olmuştur. Frigia, Lidya,
Helenizm, Bergama, Roma, izans,Selçuklu, Osmanlı kültür ve tarihinin izlerini
taşımaktadır. Türklerin Anadolu'ya gelişinden sonra Bizans ve Türkler arasında
birkaç kez el değiştiren kent, 1207 yılından itibaren Türk egemenliğine
geçmiştir. Beylikler döneminden sonra, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlı
egemenliğine girmişse de Timur badiresinden sonra, bir süre tekrar
Germiyanoğulları'na geçmiş, 1428'den itibaren de tekrar Osmanlı Devleti'nin
Anadolu Beylerbeyliği'ne bağlı bir liva ve sancak merkezi olmuştur. Honaz'da
idari bakımdan köklü değişiklik 20. yy başlarında gerçekleştirilmiştir. 1914
yılında belediyenin kurulmasıyla resmi hizmetler de artmaya başlamıştır. 1987
yılına kadar Denizli İline bağlı bir nahiye olan Honaz, 19.06.1987 tarih ve
3392 sayılı kanunla ilçe statüsüne kavuşmuştur.
HONAZ'IN COĞRAFİK KONUMU
Honaz İlçesi, Ege Bölgesi'nde Denizli İline bağlıdır.
İlçemiz, Ege Bölgesi'nin en yüksek dağı olan Honaz Dağı'nın (2 571m) kuzey
eteğinde yer alır. İlçemiz, Ege Bölgesi'nin Akdeniz Bölgesi'ne yakın kısmında
yer almaktadır. Bu konumuyla, iklim ve tarım çeşitlenmektedir. Ayrıca antik
çağda, Honaz Dağı, Frigya ve Karia topraklarını birbirinden ayırmış; Antik
Lykos (Çürüksu) Nehri'ne de kaynak olmuştur. Bu coğrafi konumu itibariyle de
çok stratejik bir noktada bulunmaktadır. Zengin bir flora ve faunaya sahip olan
Honaz'ın iklimi yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlıdır.
İlçemiz; Denizli-Ankara karayolu üzerinde, Denizli'ye 24 km uzaklıktadır.
Yüzölçümü 504 km², rakımı 600 m dir.
EKONOMİK YAPI
İlçe halkının ekonomik durumu genel olarak iyidir. İlçemiz
sınırları içerisinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi ve çevresinde irili ufaklı
yaklaşık 150 fabrika bulunmaktadır. Buralarda başta tekstil ürünü olmak üzere
değişik sanayi ürünleri elde edilmekte, yurtiçi ve yurt dışına
pazarlanmaktadır. Organize Sanayi Bölgesi ilçemizin ekonomisini ve sosyal
yaşantısını dolaylı olarak olumlu yönde etkilemektedir.
Kaklık Kasabası sınırları içerisinde de Organize Deri Sanayi
Bölgesi kurulmuş olup, müteşebbislerin yatırım yapmaları beklenmektedir. İlçe
ekonomisinin temelinin tarım ve hayvancılık oluşturur. İlçemizde 6 250 hektar
alanda halk sulaması ve 3 797 hektar alanda devlet sulaması olmak üzere 10 047
hektar alanda sulu, 6 279 hektar alanda da kuru tarım yapılmaktadır. İlçemiz
Köylere Hizmet Götürme Birliğince 610 hektarlık alanda sulama hizmeti
verilmektedir.
Tarım da özellikle ilçe merkezinde başta gelen uğraş alanı,
İlçemizin de simgesi haline gelen kirazdır. 2010 yılında kiraz mevsiminde 12
900 ton kiraz üretilmiştir. İlçede kirazın sekize yakın türü üretilmektedir.
Özellikle Napolyon cinsi dünya pazarında da aranan bir türdür. İlçede
bağcılıkta son yıllarda önem kazanmıştır. 2010 yılında 27 447 ton üzüm
üretilmiştir. Üretilen bu üzümün çoğu çekirdeksiz üzümdür.
Kiraz ve bağcılık dışında başta domates olmak üzere tropikal
olanlar hariç hemen hemen her türlü meyve ve sebze üretilmektedir. Buğday,
Şeker Pancarı, Pamuk, mısır ve tarla ürünleri de ilçede üretilmektedir.
İlçenin ilk adı olan "Tabas" incelendiğinde, Taba
sözcüğünün kaya anlamına geldiği, kayalık bir tepe üzerinde
kurulduğundan, bu adı aldığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan Tabae'nin
bir başka adı Türklerle birlikte, Davas veya Tavas olarak günümüze kadar
söylenip gelmiştir. İlçe ilk olarak antik Tabas kentinin harabeleri
üzerine kurulmuştur. Bu şehir, iki surlu bir kaledir. Kaleden dolayı,
Kale Davaz olarak bilinir. 1950 yılından sonra ise, sadece Kale denilmeye
başlanmıştır.
Denizli-Muğla karayolunun 78.km'sinde bulunan Tabae, doğal
bir kale görünümündedir. Tabae, Büyük İskender'den sonra Anadolu'da kurulan
kent devletlerindendir ve Helenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir
yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına altın sikke bastırmıştır.
Roma Hamamı ve Osmanlı ait Cevherpaşa Camii, günümüze kadar gelen
kalıntılardır.
Tabea Ovası'nın fethinin Karaağaç Ovası'nın bir devamı
niteliğinde olduğu sanılmakla Osman Bey, Abdi Bey Sultan, Bedir Bey Han gibi
Beylerin Karaağaç Ovası'nın fethinden sonra diğer uç beyleri fetihlere devam
etmişlerdir. Kale'nin fethi, 1200 ile 1250 yılları arasında olmuştur. Menteşe
Oğulları'ndan Mirza Bey, Kale'yi muhasara etmiş, ancak bir türlü ele
geçirememiştir. Çok uzun süren bu muhasara sırasında Mirza Bey, Kale'nin zayıf
taraflarını nereden saldıracağını öğrendikten sonra büyük bir hamle yaparak,
Kale'nin fethini gerçekleştirmiştir. Kale'nin 12. yy başlarında Mirza Beyin
fethinden sonra, Kale bir Türk yurdu olmuştur. Ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi
Seyahatnamesi'nde; Menteşe Oğulları'ndan Mirza Bey, Kale'yi fetih ettikten
sonra Kale'nin içinde insan az manasına gelen “Adem Az” demiştir. Halk
tarafından bu söz zamanla Davaz şekline dönüşmüştür.
Osmanlılar döneminde Kale, Menteşe Defterdarlığı'na
bağlanmıştır. Kale önceleri "Has" toprağı iken daha sonraları,
"Tımar" olarak değiştirilmiştir. Zamanla burası III. Selim'in annesi
Mihrişah Sultan adına verilmiş ve topraklar vakıf haline getirilmiştir. XX. yy
başlarında vakıf, Mabeyn Kâtiplerinden Ali Cevdet Bey'e hibe edilmiştir.
1811'de idari teşkilatta yapılan düzenlemede Menteşe Sancağı, Aydın Eyaletine
bağlandı. 1867- 1883 yılları arasında Tavas ve Denizli Aydın'a bağlı iki kaza
iken, 10 Mart 1883'deki düzenlemede Denizli, İzmir'e bağlı bir mutasarrıflık
haline getirildi. Bu durum, 1959'a kadar devam etmiş; bu tarihte, Tavas
Kazası'ndan tamamen ayrılarak müstakil bir kaza haline getirilmiştir.
Antik Tabae kenti üzerine kurulan Kale-Tavas, Menteşe
Beyliği'nin önemli kentlerinden biri olmuş ve Osmanlı döneminde de önemini
korumuştur. Kenti 1330'lu yıllarda gören İbni Batuta, sadece kalesinden
bahsetmiş; Evliya Çelebi ise 1670'li yıllarda kentin 50 ev ve bir cami içeren
bir iç kale ile 300 ev, 5 mahalle, 5 cami, 1 han, 1 hamam, 3 mektep, 3 sebil, 2
tekke ve 6 zaviyesi olan bir dış kaleden oluştuğunu belirtmiştir. Cumhuriyet
döneminde 1950'liyıllardan itibaren kent heyelan nedeniyle terk edilmeye
başlanmış ve 3 km kuzeyine şimdiki yerleşim yerine taşınmıştır. Kentten
günümüze sadece iki cami, bir hamam, bir çeşme, bir sebil ulaşabilmiştir. Eski
Kale 1985 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından “Sit Alanı” ilan edilmiştir
COĞRAFİK YAPISI:
Kale 1950 sonrası ilçenin ekonomik ve sosyal hayatını etkileyen
dramatik bir göç eğrisine sahiptir. Kale Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu
Bölümünde Denizli iline bağlı Denizli-Muğla karayolu üzerinde Denizli il
merkezine 75 km Muğla iline ise 80 km mesafede orta büyüklükte bir Anadolu
şehridir. İlçe Tavas, Beyağaç, Karacasu ilçeleri ve Muğla ili ile
çevrilidir. İlçenin yüzölçümü533 km² olup denizden
yüksekliği 1 045 m'dir. Eski yerleşim yerinin doğalkale olusundan dolayı
ilçemize Kale Davaz (Kale-Tavas)da denilmektedir. Kaleilçesi 29 derece Doğu
meridyeni ile 37 derece Kuzey paralelinde yer almaktadır. Kale, Tavas ilçesine
bağlı bir Bucak iken, 1959'da ilçe olmuştur. Doğusu Tavas, Güneyi Beyağaç,
Kuzeyi Aydın İli'nin Karacasu ve Bozdoğanilçeleri, Batısı Muğla ili ile
çevrilidir. Denizli 'ye uzaklığı 74 km'dir.
EKONOMİK DURUM:
Merkez ve köylerde başta tütüncülük olmak üzere, meyvecilik,
sebzecilik, az miktarda da olsa seracılık, orman işçiliği ve hayvancılık
yapılmaktadır. İlçede toplam 14 adet kömür sahası mevcuttur. Çıkarılan
kömürlerin kalorisi 3 500 ile 6 200 arasında değişmektedir. İlçe Merkezinde 2
kuruyemiş fabrikası ve 1 tahin üretim fabrikası vardır. Tütün ve hububatın yanı
sıra kale biberide önemli ticari gelir kaynaklarındandır.
TABAE ANTİK KENTİ
Denizli-Muğla karayolunun 78. km'sinde bulunan Tabae, doğal
bir kale görünümündedir. Tabae, Büyük İskender'den sonra Anadolu'da kurulan
kent devletlerindendir ve Helenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir
yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına altın sikke bastırılmıştır.
Roma Hamamı ve Osmanlı dönemine ait Cevherpaşa Camii, günümüze kadar gelen
kalıntılardır.
Tabae Antik kentinde 2006 yılında başlayan kazı çalışmaları
her yıl Haziran-Eylül aylarında Eğe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim
elemanları tarafından mutat olarak yürütülmektedir.
CEVHERPAŞA CAMİİ
Denizli-Muğla karayolu güzergahındaki Tabae Ören Yeri içinde
bulunan Cevher Paşa Camii dikdörtgen planlı, kuzey tarafında son cemaat yeri,
kuzeybatı köşesinde minaresi yer almaktadır. Harimin doğu ve batı duvarında
dörder, güney ve kuzey tarafında ikişer pencere açılmıştır. Dikine dikdörtgen
formlu pencerelerin etrafı kesme taşla çevrelenmiş olup, üzeri sağır kemerle
dekore edilmiştir. Son cemaat yerinin kuzey batısına bitişik minarenin kürsü
kısmı yüksek tutularak caminin çatı seviyesine getirilmiştir. Kesme taşla kaplı
minarenin birinci şerefesinin üzerindeki petek kısmından itibaren eski yıllarda
yıkılmış olduğundan üzeri metal külahla örtülerek bodur bir minare görünümü
kazandırılmıştır.
Caminin haremi dörder adet ahşap iki sütun sırasıyla üç
sahına ayrılmıştır. Sütunların üzerine antik kompozit başlıklar yapılarak kalem
işi teknikle boyanmıştır. Harimin kuzey bölümünde ise altı adet ahşap sütunun
taşıdığı mahfil yer alır. Bu sütunlar da harimin diğer sütunları gibi dekore
edilmiştir. Mihrabı niş şeklinde olup içinde dökümlü perde ve ortada mizan
terazisi işlenmiştir. Mihrabın üzerinde ise bitkisel motifli üçgen alınlık
oluşturulmuştur. Harimin duvarlarında kare ve daire şeklinde boya ile panolar
oluşturulmuş; içi yazı ve bitkisel geometrik desenlerle süslenmiştir. Son
cemaat yerinde altı adet ahşap sütun dizisi yer alır. Sonradan dışa karşı
kapatılmıştır. Son cemaat yerinin iki tarafından ahşap merdivenle mahfile geçiş
sağlanır. Son cemaat yerinden harime yuvarlak kemerli bir giriş kapısından
geçilir. Kapının üzerindeki yazı bandında Hicri 1235 tarihi okunmaktadır.
Bundan başka duvarlarda yazı panoları oluşturulmuştur. Yapının üzeri kırma
çatıyla örtülü olup Marsilya kremidi ile kaplanmıştır. Orijinal örtüsü düz dam
örtü olmasına rağmen daha sonraki yıllarda kırma çatı yapılarak yapının
korunması sağlanmıştır. Ancak Eski Kale yerleşiminin başka yere taşınması
nedeni ile cami uzun süre kullanılmadığı ve bakımının yapılmadığından çatısında
büyük açıklıklar oluşmuştur. Osmanlı döneminde 19 yy batılılaşma sürecinde
yapılan ahşap destekli kalem işi süslemeli camilerden olan Cevher Paşa
Camii’nin restorasyonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce 2006 yılında yapılmıştır.
Kızılhisar'ın, şimdiki Kaya Mahallesi nin bulunduğu yer ve
civarında M.Ö. 1500-1400 yıllarında Eti'ler (Hititler) tarafından kurulduğu
sanılmaktadır. Kızılhisar 200 yıla yakın Eti İmparatorluğunun, M.Ö. 1200
yıllarında İonlar- Akarların, M.Ö. 800 yılında Lidyalıların, M.Ö. 546 yılında
Perslerin, M.Ö. 440 yılında Karyalıların M.Ö. 334 yılında Makedonyalıların,
M.Ö. 200 yılında bu imparatorluğun parçalanması üzerine Selevkosların, M.Ö. 133
yılında da Roma İmparatorluğu'nun idaresinde kalmıştır.
M.S. 1077 yılında Anadolu Selçukluları'nın yaptıkları savaş
neticesinde, Roma İdaresi'nden kurtularak, 1308 yılına kadar Selçuklular'ın
idaresi altına girmiştir.1292 yılında Cengiz Han'ın idaresine giren Kızılhisar,
1402 yılında Timur tarafından tekrar Germiyan Oğulları beyliğine bağlanmıştır.
1292 yılında Cengiz İmparatorluğu'nun tanınmış şahsiyetlerinden Ketykavus'un
ölümü ve 1300 yılında İlhanilerin tahtına sahip Ebusait Bahadır Han'ın küçük
olması dolayısıyle Kızılhisar, Gölhisar Sultanlığı tarafından idare edilmiştir.
Gölhisar Sultanı Mehmet Çelebi'nin 1325 yılında ölmesi üzerine 1326 yılında
Germiyanlarla savaş ilan edilmiş ve bu sene içinde Kızılhisar ve yöresi
Kütahya'da bulunan Germiyanların eline geçmiştir. Böylece Kızılhisar 1429 yılından
İstiklal Harbine kadar Osmanlı İmparatorluğu'nca idare edilmiştir. 1300-1310
yıllarında taş ve tuğladan yapılan küçük bir Hisardan dolayı, Kızılhisar adını
almıştır. Bu isim de tuğla ve toprağının kırmızı olması nedeniyle verilmiştir.
Halk dilinde bu yerde kızıl isimli asi bir şahıs varmış. Kendisine karşı
gelenleri astırırmış ve bundan dolayı “Kızılasar”denilmekte ise de bu tamamen
bir rivayetten ibarettir. XVI. yüzyılın başlarında Karaaağaç ovasına hakim;
Yören Dağı eteğinde önce Kepez sonra Yerlikaya adıyla köy olarak kurulmuştur.
Kızılhisar'ın 1429 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içine
alınmasından sonra Değirmen deresi önündeki Cevizler (Karaağaçlar), Honaz Dağı
eteğindeki Eğrikavak, Alaylı, Harami (Akmazca), Yağlıhan, Kısmen Boyralı-Karacaören,
Meleş-Menengeç ve en sonrada (1760 yılında) Omurtakta bulunan küçük oba ve
köyler yerlerinden kaldırılarak burada toplanmasıyla büyümüş olan Kızılhisar,
mahalleler kurulduğunda Kaya, Orta, Pınarcık, Aşağı ve Yenice olmak üzere 5
mahalleye ayrılmış ve 5 muhtarlık tarafından idare edilmeye başlanmıştır.
Kızılhisar yöresindeki ve yukarıda isimleri belirtilen küçük
oba ve köylerin, Oğuz Türkleri-Türkmenler tarafından kurulduğu, adet, ırk, dil,
din ve ananelerine bağlı bulundukları bir gerçektir. Kızılhisar ve çevresi
Oğuzlar ve bunların bir kolu olan Avşarlar tarafından kurulmuştur.
Osmanlı Devletinde 2 Eylül 1858 tarihli İdari taksimata göre
ülke; Eyalet, Kızılhisar'ın İlçe olması için 1950, 1963 ve 1984
yıllarında yapılan müracaatlar sonuçsuz kalmıştır. 1987 yılına kadar Acıpayam
ilçesine bağlı kasaba olarak faaliyet gösteren Kızılhisar, 19.06.1987 tarih ve
3392 sayılı Kanunla 103 İlçe kurulmasıyla Kızılhisar da bunlarla birlikte
“İlçe” olmuştur. Kızılhisar adı da “Serinhisar” olarak değiştirilerek, 02.09.1988
tarihinde İlçelik resmen törenle açılarak kurumlar süratle kurulmuştur.
COĞRAFİK YAPISI:
Serinhisar İlçesi; Ege Bölgesi'nin iç kesiminde yer alan
Denizli İli'ne bağlı bir İlçedir. İlçe toprakları Denizli İli'nin güney yönünde
bulunmakta olup, topraklarının hemen hemen tamamı Akdeniz Bölgesi
içerisindedir. Nitekim İlçenin kuzey sınırı Ege Bölgesi ile Akdeniz Bölgesinin
sınırını oluşturmaktadır. İlçe kuzeyden Denizli, güney yönünden Acıpayam,
batıda Tavas, doğuda Acıpayam ilçesine bağlı Yeşilyuva Kasabasıyla
çevrilmiştir. İlçenin rakımı1000 metredir. Serinhisar, Göller yöresi iklimi
sahasında yer almakta olup bulunduğu alan tabi orman sahasıdır. Tahrip
edilmiş ormanlık alanların,yeniden ağaçlandırılma çalışmaları devam etmektedir.
İlçenin ağaç örtüsü ile kaplı son derece güzel tabiat güzelliğine
kavuşabileceği bunun yanısıra mesire yeri ve av alanları da oluşacaktır. İklim
olayları incelendiğinde, aynı zamanda bir yayla ikliminin varlığı ortaya
çıkar. Bu arada taşıdığı özellikleriyle büyük ölçüde İç Anadolu karasal
iklimine de yaklaşır. Serinhisar İlçesi iklim bakımından bir geçiş alanında
bulunmaktadır. Kareleme metoduyla yapılan yüzölçümü hesaplamasına göre
Serinhisar İlçesinin yüzölçümü 274 kilometrekaredir.
EKONOMİK DURUM:
Serinhisar İlçe merkezinde halkın geçim kaynaklarının
başında leblebicilik, tütüncülük, nakliyecilik ve pazarcılık gelmektedir.
İlçede fason üretim yapan 2 tekstil atölyesi de bulunmaktadır. İlçe merkezi
nüfusunun %50'si leblebi üretimi ile uğraşmaktadır. Leblebi üretiminin ilçemizdeki
geçmişi yaklaşık 30 yıl öncesine dayanmaktadır. Hammadde olan nohut Uşak
ve Balıkesir İllerinden temin edilmektedir. Şu anda yaklaşık 103 tane
imalathane vardır. İmalathanelerin tamamına yakını aile işletmesidir.
Yatağan Kasabası'nda bıçak üretimi yapılmaktadır. 3021
nüfuslu kasaba halkının yarısı geçimini bıçak üretiminden sağlamaktadır.
Kasabada bıçak, bağ makası, çekiç, testere, köstebek tüfeği, çakı, kapan
üretimi yapılmaktadır. Üretim genelde aile işletmelerinde gerçekleşmektedir.
1864'deki düzenlemede Kızılhisar yine köy olarak
bırakılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında eyalet olarak Konya'ya, sancak
olarak Burdur'a bağlanmış ve bu durum uzun süre devam etmiştir. 1870 tarihli
Osmanlı Nizamnamesine göre; Acıpayam'ın 1871'deki Kazalığı üzerine, Kızılhisar
Acıpayam'a bağlanmıştır. 1883'e kadar İzmir'e bağlı olan Denizli
Sancağına bağlanmıştır.1910'da idari değişikliğe uğrayan Denizli bağımsız
mutasarrıflık olmuş ve 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla “İl” haline
gelmiştir.1923'de Köy idaresi olan Kızılhisar da, Nahiye Müdürlüğü 1930 yılında
kurulmuş ve ilk Nahiye Müdürü Ahmet Hamdi Bey olmuştur.Denizli'nin en büyük
nahiyelerinden hatta kazalarından da büyük olan Kızılhisar, pek çok çaba ve
girişimlere rağmen ilçe yapılmamıştır. Bunda Kızılhisar'daki ağaların etkisi
olduğu gibi Denizli ve Acıpayam'a yakınlığı da etkili olmuştur. Bir ara Sulh
Hukuk Mahkemesi ve Nüfus Teşkilatı gelmesine rağmen bu durum sürekli olmamış ve
bir süre sonra kaldırılmıştır. (1957- 1975)
YATAĞAN KILIÇLARI:
Tüm dünyada “Türk Kılıcı” olarak bilinen Yatağanlar,
keskinliği ve sağlamlığı kadar göz alıcı bir sanat eseri olarak da adından söz
ettirir. Yatağanlar kılıcın görevini yapmakla birlikte ondan form, yapı ve
ölçüler yönünden farklılıklar gösterir. Kemik, boynuz, gümüş veya fildişinden
yapılan kabzanın baş kısmı iki geniş kulak şeklinde sağa ve sola ayrılır.
Bunlar yatağanın hamle sırasında elden çıkmasını önlediği gibi sahibini
düşmana karşı daha avantajlı kılar. Bir “Y” harfi meydana getiren kabza,
enli ve kalın bir metal bilezik altında namlu ile birleşir. Kabza zırhlı altın
tombaklı bakırdan yapılıp mercan, zümrüt ve yakut gibi kıymetli taşlarla
bezendiği gibi tamamen gümüşten yapılan kabzaların da değerli taşlarla
süslendiği görülür. Aynı süslemelere kılıcın kınında da rastlanır. 60-80
cm uzunluğunda içe doğru kıvrık uç kısmı hariç 3-4 cm'den oluşan
yatağanın sırtı kalın ve demir; ön kısmı ise ince çelik ancak keskin ve
dayanıklıdır. Özenle su verilerek çeliğe dönüştürülen Yatağanı diğer
kılıçlardan ayıran en önemli özellik budur. Daha çok yeniçeriler ve zeybeklerin
kullandığı yatağanlar, kılıçtan daha küçük ve hafif olduğundan belde taşınması
daha kolay bir silahtır. Yatağanın ağzının çok keskin olmasından dolayı
kullanmada da belirli kurallar getirilmiştir. Eğer yiğit, karşısında muharebe
ettiği kişi zayıf ise yatağanın ağzı ile değil de sırtı ile müdahale eder.16.
yüzyılın ortalarından itibaren yapımına başlanan ve 19. Yüzyılın sonlarına
kadar kullanılan bu kılıçları, Yeniçerilerin bellerine bağladıkları, meşinden
yapılan silahlığın içine yanlamasına yatık olarak koydukları ve öyle
taşıdıkları için “yatağan” adı verildiği söylense de; “yatağan” isminin tarihte
bu kılıçların yapıldığı yer olan Denizli'nin Yatağan beldesinden aldığı daha
güçlü bir rivayettir. Bir iskan yeri olarak Yatağan ismi ise, Selçuklu
komutanlarından olduğu rivayet edilen, Yatağan Baba namıyla maruf Osman Bey'in
lakabıdır. Yatağan'ı fethettikten sonra buraya yerleşen ve demircilikle uğraşan
Osman Bey, yörede Yatağan Baba adıyla nam salmış ve öldükten sonra da (1274)
buraya defnedilmiştir. Yatağan Baba sadece adını vermekle kalmamış, kasabada
üretilen ve tüm dünyaya nam salan kılıçların da isim babası olmuştur.
Doğanın eşsiz güzelliklerinin tarihin derin izleri ile
buluştuğu, kültürel değerlerin birbirinden renkli gelenek ve göreneklerle bir
araya geldiği köklü ve kadim bir ilçedir Tavas. İlçe sınırları içerisinde
bulunan höyük düzenindeki yerleşimlerden, bölgenin tarihinin Prehistorik
Dönem'e kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Yine Tavas Ovası'nın çevresinde bulunan
Tabea ve Heraclea yerleşimin Hellenistik Roma ve Bizans Dönemlerinde etkin bir
şekilde sürdüğünü göstermektedir. Yöre, 12'inci ve 13'üncü yüzyıllarda
Türkmenler'in Karia Bölgesi'ne yapmış olduğu akınlarla Türkleşmiştir.
İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi'nin kayıtlarında Muğla ve
Aydın sınırlarına kadar dayandığı ifade edilen Tavas, adını 13. asırda kurulmuş
ve merkezi Hırka Köyü olan Tavaslıoğlu Beyliğinden Almıştır. O yıllarda şu
andaki ilçe merkezinin bulunduğu yer ise Yarangüme olarak adlandırılmıştır.
Tavaslıların bugün dahi memleketlerini eski ismiyle adlandırmaları, ağız
alışkanlığından ziyade, bu ismi ile kendilerini özdeşleştirmeleridir. Anadolu
da 'yaranlık', 'yoldaşlık' anlamında kullanılan bu kelime, aynı zamanda Tavaslı
olmayı ifade etmektedir. Bu memleketin insanları, topraklarına duydukları
bağlılık ve yoldaşlık duygusu ile her koşulda birbirlerinin yanında yer almayı
başarmışlardır. Tarih boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Tavas,
bugün de bu özelliğini devam ettirmektedir. Ekonomik açıdan güçlü bir ilçe olan
Tavas, bölgenin ticaret merkezi durumundadır.
TARİHÎ EVLER ve HANLAR
Efeler Diyarı Tavas'ta yüzlerce yılın izlerini taşıyan pek
çok tarihi bina bugünle buluşuyor. Tavas'a adımınızı attığınız ilk andan
itibaren geçmişin birbirinden güzel izleri ile karşılaşırsınız. Tarih
zenginliklerini doya doya seyredebileceğiniz ilçe sokaklarında yürürken binlerce
yıl ötesine uzanan keyifli bir yolculuğa çıkarsınız. Yüzyıllar önce yapılmış
Bağ Pazarı, etrafındaki tarihi evleri ve yüzyıllık ağaçları ile geçmişin
günümüze yansımasındır adeta. Tavas'ın önemli simgelerinden olan bağ evleri ile
çevrili meydan, Tavas Bağlar Mesireliği olarak ilçeye gelen herkesi hayran
bırakır.
Tavas'ın bir diğer özelliği ise ahşap evlerdeki işçiliktir.
İlçenin hemen hemen her yerinde görebileceğiniz bu evlerdeki işçiliğin bir eşi
benzerine rastlamak mümkün değildir. Türkiye Tarihi Kentler Birliği üyesi olan
Tavas Belediyesi, Tavas'ın merkezindeki bu Tarihi dokuyu gelecek nesillerle
buluşturmak amacı ile çalışmalarına devam etmektedir.
TAVAS ZEYBEĞİ
Dağların siper ettiği bir bölgede kurulan Tavas, bu
özelliğinden dolayı yüksekleri mekan edinen efelerin de diyarı olmuştur. 'EFE'
denildiği zaman akla ilk gelen oyun olan 'zeybek' ise bu ilçe için her zaman
farklı bir anlam ifade etmiştir.
Dilden dile, kuşaktan kuşağa geçen bir direniş öyküsüdür
Tavas Zeybeği... Adı ile özdeşleşen bu halk oyunu, kökeninde efelerin
kahramanlığını anlatır. Haksızlığa karşı çıkan, zenginden topladığını fakire
dağıtan, dağları mesken tutan efelerin öyküsüdür Tavas Zeybeğinin anlattığı..
Asil duruş Tavas Zeybeğinin etkileyici hikayesi ile bütünleşince seyrine doyum
olmaz bir oyun ortaya çıkar.
TAVAS PİDESİ, KEBABI VE BAKLAVASI
Köklü bir tarihi mirasa sahip Tavas'ın mutfak kültürü de
aynı güzellikte çıkar karşımıza... İlçenin meşhur yemekleri Tavas'ın adını
yüceltemeye devam etmektedir. Göveci ve meşhur tahinli pidesi ile lezzete
iştahınızın kabarması demektir. Odun ateşinin sabahın ilk saatlerinde
harlandığı ocaklar, öğle saatlerine doğru şenlenmeye başlar. İçin için yanan
ocağa yerleştirilen etler, kendi halinde saatler süren bir lezzet serüvenine
girer. Ocaktan çıkan kuzu dana etleri, ustası tarafından sıcağı sıcağına
servise hazırlanır. Göveçlere pay edilen etler kendi yağları ile buluştuğunda
ortaya çıkan 'cız' sesi etrafa dağılan enfes koku, iştahınızı iyice açılmasına
sebep olur.
Tavas pidesinde asıl aktör tahinli pidedir. Tavaslılar
tarafından bu pideye "içli-dışlı" denir. Tahin ile hamurun buluşması
ve odun fırınında için için pişmesiyle ortaya çıkan tahinli pide gövecin
ardından bambaşka bir lezzet bırakır damakalarda. Tavas baklavası yapmak ayrı
bir zanaattır. 40 kat yufkanın her sırasına dökülen cevizlerin şerbetle
buluşması damaklarda unutulmayacak lezzetler bırakır.
TAVAS EL İŞLEMELERİ
Pek çok Tavaslı kadının ilk tanıştığı eşyalardan olan iğne,
tel ve gergef, ilçede her evin bir atolye gibi işlemesini sağlıyor... Kına
örtülüklerinin işlendiği yerlerden biridir Tavas. İlçenin dünyaca ünlü tel
kırmasıyla ilmik ilmik işlenen motifler daha sonra bir araya gelerek birer
sanat eserinin baştacı olurlar... Anadan kalma tek ayağı sallanan gergefler,
her gün başka bir motifi ağırlar. Bir gün kına örtüsü olan kırmızı bir kumaş
sarmalarken bu dört köşe gergefi diğer gün bir sehpa örtüsü çevreleyiverir.
Tavas Belediyesi de eserleri ve marifetleri gün ışığına çıkarmak için 8 Mart
Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Gelenekten Geleceğe Tavas Kadının Göz Nuru
Yarışması düzenlenir.
COĞRAFİK DURUM
Denizli'nin güney batısına düşen Tavas, denizden yüksekliği
950 metre olan şirin bir ilçedir. 1691 km kare yüzölçümündedir. 1997 nüfus
sayımına göre, nüfusu 12 949, 2010 sayımına göre Kasaba ve köyleriyle beraber
nüfusu 50 703 dir. 10 kasaba ve otuzaltı köyü vardır. Tavas'ı doğudan Acıpayam,
batıdan Aydın Karacasu, güneyden Kale, kuzey batıdan Babadağ ilçeleriyle
kuzeyden Denizli ili çevrelemektedir.
İlçe yüzey şekilleri bakımından etrafı dağlarla çevrili düz
bir ova görünümündedir. Esasında Tavas ovası 950 rakımlı bir yayladır. Tavas
ovası mezoik kalkerden olup 2. zaman oluşumu karekterindedir. Bu ova 30 000
hektardır. Kuzeyde Babadağ, Güneyde Bozdağ, Doğuda (Kızılhisar) Serinhisar
dağları, batıda Kale ilçesiyle çevrilmiştir. Bu ovanın Bozdağ eteklerinde
bulunan bölümüne Barza ovası denir. İlçemizdeki önemli dağlar şunlardır. Çıplak
dağı,ilçe merkezinin doğu bitişiğindedir. Büyük baba ve kara baba dağları
Yahşiler ve Seki köylerinin tam kuzeyindedir. Büyük Baba Aydın Karacasu
tarafına bakan gökbel'in kuzey doğusundaki en yüksek zirvedir. Bu zirvenin
tepesi 20 000 metre karelik düz bir alan olup Baba türbesininde burada olduğu
rivayet edilmektedir. Karababa dağı, Karahisar kasabası Yağlılar mahallesinin
tam kuzeyinde en yüksek zirvedir. Bu zirvede yazları kar eksik olmaz. Bu
zirvenin doğusunda Karacaoluk, batısında Dolayoluk, güneyinde Çağlak su
kaynakları vardır. Kızılhisar dağı, Sarabat köyü ile Serinhisar ilçesi
arasındaki dağdır. Tınaz dağı, Pınarlar kasabası ile Ovacık köyü arasındaki
dağdır. Dede dağı Solmaz ile baharlar köyleri arasında bir dağ olup adını dede
türbesinden almıştır. Bozdağ, Balkıca ve Derinkuyu köylerinin doğusundaki
dağdır. Zirvelerinde sedir ormanları vardır. Acıpayam ilçesinin Gireniz vadisi
ile Tavas'ın Barza ovası arasında bulunur. Tavas-Acıpayam ilçe sınırını
oluşturur. Yüksekliği 2 241 metredir. Avdan dağı Kayapınar ve Denizoluk köyleri
yakınındadır.
İlçenin 3 önemli ovası vardır. Bunlar Tavas,Barza ve Sarıova
larıdır. Tavas ovas, Tavas merkez Kızılcabölük, Karahisar, Çalıköy, Sofular,
Ebecik, Altınova, Çiftlik, Hırka, Solmaz, Medet, Garibköy, Pınarlar gibi köy ve
kasabaların yerleşim merkezidir. Barza ovası, Konak, Bahçe, Yorga, Balkıca,
Horasanlı gibi köy ve kasabaların yerleşim alanıdır. Sarıova ise Sarabat ve
Tekke köyleri ile Kazık beli yakınındaki yüksek bir yayladır. Aydoğdu sınırları
içinde Yoran yaylası, Karahisar kasabasının kuzey batısında ormanlık ve
sulak,otlak halindeki Asar yaylası yörenin en önemli yaylalarıdır.
Kızılca Gölü, ilçemizde doğal olaral Kızılca kasabasında
Kızılca Gölü vardır. Temmuz ve Ağustos aylarında suyu çekilir. Aydoğdu göleti
Yoran yaylasındaki su kaynaklarını bir arada toplayan toprak-kaya dolgu sulama
göletidir.
İklim ve bitki örtüsü bakımından ilçemizin özel bir konumu
vardır. İklim bakımından 3 bölge iklimi kendini gösterir. Zaman olur iç Anadolu
iklimi tesirinde kalarak yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve ılıktır.
Yağışlar daha çok ilkbahar aylarında olur. Dağları genellikle fundalık ve
makidir. Bozdağ'da sedir ormanı vardır. Yer yer dağların çoğunda gür ormanlar
bol su kaynakları hayvanlar için zengin otlaklar ve büyük düzlükler halindeki
yaylalar geçitlerle birbirine bağlıdır.
Tavas ilçesinin iklim durumu doğal olarak bitki örtüsüne ve
ürünlerine etki eder. İlçe topraklarının çoğunluğu işlenebilir durumdadır. Buna
göre ürünlerinbaşında buğday, arpa, nohut ve tütün gelmektedir.
TAVAS EKONOMİSİ
Bereketli toprakların diyarı Tavas Ovası, ilçe ekonomisinin
en önemli gelir kaynağını oluşturur. Tavas Ovası'nda adeta mahsul yarışan
tohumlar, Tavaslı'nın ekmeğidir. Konfeksiyon ve özellikle kot tipi üretim ile
ayakkabı imalatı da ilçede oldukça yaygındır. Efelerin olmazsa olmaz
aksesuarlarından biri olan Körüklü Çizme efeler diyarı Tavas'ta hayat bulmaya
ve üretilmeye devam ediyor. Dokumacılık; Kızılcabölük, Vakıf, Karahisar son
yıllarda Horasanlı yerleşim birimlerinde çarşaf, havlu, gömleklik, perdelik ve
mendil gibi ihracata dönük dokuma çalışmaları çok ileridir. Yahşiler, Sarıabat,
Gökçeler, Çağırgan ve Yukarıboğaz gibi köylerimizde kilim, heybe, çuval, keçe,
çadır, dolangaç, kılçır (çoban ve iş pantalonu) dokunur. Hammaddesi ise yün ve
kıldır.
Yayık, kağnı, öğendere, dibek, kaşık, yaba gibi ağaç işleri,
Sofular, Avdan, Yahşiler, Karahisar, Derinkuyu, Balkıca, Kozlar ve Baharlar
köylerinde yapılır. Konak kasabasının da halıları oldukca önemli bir yer tutar.
Tekstilin Beşiği Kızılcabölük
El dokumalarının tarihçesi yaklaşık 600 yıl öncesine
dayanmaktadır. Orta Asya'dan göç eden uç beylerimizin bir kısmı, obalarıyla beraber
bugünkü Kızılcabölük Beldemizin bulunduğu merkeze yerleşmişlerdir. O dönemlerde
buralara gelen obaların insanları çobanlık işi ile uğraşmaları nedeni ile
keçilerinin kılını, koyunlarının yününü kirman adı verilen el aletleri ile
eğirip kendi ihtiyacı olan giyecek, heybe, çuval, kese gibi eşyaları gerim
tekniği ile kendileri dokumuşlardır. Osmanlı döneminde ise dokumacılık sanatı
daha da gelişmiş ve ilerlemiştir. Bu dönemde birçok Sadrazam, Şehzade ve devlet
ileri gelenlerinin giydikleri giysilerin kumaşları bu yöremizin dokumalarından
temin edilmiştir.Kısacası, Kızılcabölük el dokumacılığı geçmişten günümüze
süregelen geleneksel bir yapıya sahiptir.
Evliya Çelebi dahi Seyahatnamesinde bu yöremize yer vermiş,
yörenin dokumacılığından Kızılcabölük Çulhacılığı olarak bahsetmiştir.
Sarayköy ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemesine
rağmen, XlV. yüzyılın sonlarına doğru Türkmen aşiret Reisi Sarıbey tarafından
kurulduğu tahmin edilmektedir. Sarıbey'in kendi adı ile kurduğu köyün adı, daha
sonraları çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüzde Sarayköy'e dönüşmüştür1763
yılına kadar köy olan Sarayköy, bu tarihte Aydın iline bağlı bucak olmuştur.
1867 yılında Denizli livasının kazaya çevrilmesi üzerine, Denizli'ye bağlı bir
nahiye olarak statüsünü korumuş, 26 Şubat 1882 yılında Denizli'nin sancak
olması üzerine bu tarihten itibaren Denizli Sancağı'na bağlı bir kaza olmuştur.
15 Mayıs 1919'da Yunanlılar'ın İzmir'i işgal ederek Aydın,
Nazilli ve Sarayköy'e doğru ilerlemeleri karşısında Sarayköy Heyet-i Milliyesi
zaman kaybetmeden harekete geçti. Müftü Ahmet Şükrü Yavuzyılmaz, Sarayköy ve
civarında eli silah tutabilen herkesi topladı. Bu girişim sayesinde toplanan
gönüllü kuvvet Menderes köprüsünü ve havalisini koruyarak, düşmanın
ilerlemesini ve Denizli'ye girmesini engellemiştir. Bu günün anısı ve
Sarayköylü vatanseverlerin gösterdiği kahramanlık nedeniyle bir efe heykeli
yaptırılmış, bu heykel Sarayköy'ün sembolü olmuştur. Her yıl 24 Mayıs gününde
bu anlamlı ve coşkulu olay tüm ilçede “Sarayköy'ün Millî Mücadeleye Katılım
Günü” olarak şenliklerle kutlanmaktadır.
BELDENİN ESKİ İSİMLERİ; HOCAOĞLU, İPSİLİ, EZİNE veya
EZİNEİ-İ LAZIKİYYE, EZİNEİ-İ ABAT, KAZIKLI PAZAR veya EYNER PAZARI, SARIBEY,
SARAY'dır.
Coğrafik YapıSarayköy Denizli merkeze 20 km mesafede
kuzeyinde Buldan, doğusunda Denizli, güneyinde Babadağ, batısında Buharkent,
Kuyucak ilçeleri ile çevrilidir. Aydın dağları ile Menteşe dağları arasında
akan Büyük Menderes akarsuyu nedeniyle, aynı adı alan ovada yerleşilmiş, ancak
bazı köyler çevredeki dağ eteklerinde sıralanmışlardır. Yüzölçümü 470 km²,
rakım 250 mt'dir. İlçenin kuzeyinden Büyük Menderes akarsuyu geçmektedir.
Ayrıca yazın suyunu kaybeden küçük çaylar da bulunmaktadır. Akdeniz
ikliminin özelliklerinin görüldüğü ilçede, yazlar sıcak ve kurak,kışlar ise çok
soğuk olmamakla beraber yağışlı geçmektedir. Sarayköy'ün Sazak Dağı ise genelde
çıplak, ancak dağın ve çevresinin ağaçlandırılması için Denizli Orman Bölge
Müdürlüğü'nce yoğun çalışmalar sürdürülmekte ve bu nedenle birçok fidan
dikilmiş bulunmaktadır.
EKONOMIK DURUM:
İlçemizde başlıca geçim kaynakları Tarım Sektörü ve Sanayi
Sektörüdür. Sarayköy ve çevresinde en gelişmiş sanayi dalı tekstildir.
Dokumacılık son yıllarda Sarayköy'ün çevre köylerine de (Gerali Köyü, Acıdere
Köyü, Hisar Köyü) girmiştir. Köprübaşı köyünde Selin Tekstil ve Menderes
Tekstil olmak üzere 2 tekstil fabrikası bu yöntemle ürettiği tekstil
mamullerini yurt dışına ihraç etmektedir. Çiftçiliğin geçim kaynağı olduğu
Sarayköy de pamuk üretimi yapılmakla birlikte verimli ovasında meyve sebze
üretimi de yapılmaktadır. İlçenin Hasköy köyünde 1 adet tavuk çiftliği
bulunmakla beraber tekke hamamları civarında seracılık oldukça yaygındır.
Sarayköy'ün Denizli'ye uzaklığı 22 km olması ulaşımı kolaylaştırmış, sanayi
ürünlerinin maliyetini düşürmüş, piyasaya sunulmasını kolaylaştırmıştır.
Denizli Sarayköy güzergahı üzerinde 300'e yakın sanayi tesisi bulunmaktadır. Türkiye'de
sanayi açısından ön sıralarda yer alan ilimiz ülkeye bu sayede de büyük
miktarda döviz girdisi sağlamaktadır.
İlçemizde Turizm yönünden 2 adet termal otel ve 2 adet
termal kaplıca bulunmaktadır. Yakın çevrede Kızıldere, Tekke, Yenice ılıcaları
olmak üzere bu şifalı sular Büyük Menderes akarsuyu çevresinde
bulunmaktadırlar. İlçemiz Karataş köyü sınırları içerisinde Kızıldere Jeotermal
Santrali bulunmaktadır.
18-PAMUKKALE:
MAHALLE İSİM LİSTESİ
1. AKÇAPINAR | 24. GÖZLER | 47. KÜÇÜKDERE |
2. AKDERE | 25. GÜZELKÖY | 48. MEHMETÇİK |
3. AKHAN | 26. GÜZELPINAR | 49. ONBEŞ MAYIS |
4. AKKÖY | 27. HACIKAPLANLAR | 50. PAMUKKALE |
5. AKTEPE | 28. HAYTABEY | 51. PELİTLİBAĞ |
6. ANAFARTALAR | 29. HÜRRİYET | 52. PINARKENT |
7. ASMALIEVLER | 30. IRLIGANLI | 53. SİTELER |
8. ATALAR | 31. İNCİLİPINAR | 54. TEKKE |
9. BAĞBAŞI | 32. İSTİKLAL | 55. TOPRAKLIK |
10. BELENARDIÇ | 33. KALE | 56. UZUNPINAR |
11. CANKURTARAN | 34. KARAHAYIT | 57. YENİKÖY |
12. CUMHURİYET | 35. KARAKOVA | 58. YUKARIŞAMLI |
13. ÇEŞMEBAŞI | 36. KARAKURT | 59. YUNUS EMRE |
14. DELİKTAŞ | 37. KARATAŞ | 60. ZEYTİNKÖY |
15. DEVELİ | 38. KARŞIYAKA | 61. ZÜMRÜT |
16. DOKUZKAVAKLAR | 39. KAVAKBAŞI | |
17. ELDENİZLİ | 40. KAYIHAN | |
18. EYMİR | 41. KERVANSARAY | |
19. FATİH | 42. KINIKLI | |
20. FESLEĞEN | 43. KOCADERE | |
21. GONCALI | 44. KORUCUK | |
22. GÖKPINAR | 45. KURTLUCA | |
23. GÖLEMEZLİ | 46. KUŞPINAR |
19-MEKEZEFENDİ:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder